KİTABIN ADI :KIZILCIK
DALLARI
KİTABIN YAZARI :REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP VE AKA KİTAPEVLERİ
BASIM YILI :1982
1.KİTABIN KONUSU
Nadide
Hanım’ın yetim olarak konağa aldığı Gülsüm ve onun konak hayatı boyunca
başından geçenleri,maruz kaldığı haksızlıkları anlatan bir kitap.
3.KİTABIN ANA FİKRİ
İnsanoğlunun
ne kadar iki yüzlü olabileceğini,ne yaparsanız yapın
yaranamayacağınızı,menfaatlerin daima kişiliğin önüne
geçtiğini,vurdumduymazlığın,edepsizliğin,fitne ve dedikoduculuğun oluşturduğu
sağlıksız ilişkilerin topluma verdiği zararları anlatıyor.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Nadide Hanım:İyi
niyetli,en olmadık zamanda hiç olmayacak şekilde birşeyler çıkarıp üzülen,kederli,vefasız,korkak
bir karaktere sahip.
Gülsüm:Yalancı,edepsiz
ve şirret,nihayetsiz derecede yüzsüz ve haysiyetsiz,gayet fitne ve
dedikoducudur.
Karamusallalı sütnine:Dinine
bağlı,kendini sevdirmek ve saydırmak ilmini iyi bilen,ağırbaşlı,orta yaşlı bir
kadın.
Saniye:Güzel,alımlı
fakat hırçındır.
Lala Tahir Ağa:Yalancı,azardan
utanmaz,nasihatlere aldırmaz,menfaat düşkünü bir kişiliğe sahiptir.
Murat:Zengin,duygulu,boş
konuşan,geveze bir kişiliğe sahiptir.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Kitapta tek
bir olay ve tek bir kişi üzerinde durulması,olayların değişmeden aynı boyutta
devam etmesi,sade bir dilin kullanılması,ilerleyen bölümlerde ne olabileceğinin
önceden tahmin edilebilmesi,olay örgüsünün geniş tutulmaması,beklenen duyguları
yeterince karşılıyamaması okuyucuyu sıkmakta ve ilgiyi azaltmaktadır.
6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
25 Kasım 1889 tarihinde
İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912).
Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti.
Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür
Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü.
İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.Yazı hayatına Birinci Dünya
Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’
de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken
bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük
Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922)
geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk
idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman
az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı.
Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri
çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür.
Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde
bunların yanına mizahı da ekledi
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.
ESERLERİ:
Hikaye kitapları: Tanrı
Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler
(1930), vb.
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
Hikaye Kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930)
Gezi Yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)
Oyunları:Balıkesir Muhasebecisi (1953), Tanrıdağı Ziyafeti (1955)
HAKKINDA YAZILANLAR
Reşat Nuri Güntekin Türkan Poyraz – Muazzez Albek (Ankara, 1957)
Reşat Nuri Güntekin Hayatı, sanatı ve eserleri Muzaffer Uyguner (Varlık Yay;1967).
Romanıyla Reşat Nuri Güntekin İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971)
Reşat Nuri’nin Tiyatro ile İlgili Makaleleri Prof.Dr.Kemal Yavuz Kültür Bakanlığı Y.
Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası Birol Emil (1984) adlı doçentlik tezi.
2.KİTABIN ÖZETİ
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
Hikaye Kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930)
Gezi Yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)
Oyunları:Balıkesir Muhasebecisi (1953), Tanrıdağı Ziyafeti (1955)
HAKKINDA YAZILANLAR
Reşat Nuri Güntekin Türkan Poyraz – Muazzez Albek (Ankara, 1957)
Reşat Nuri Güntekin Hayatı, sanatı ve eserleri Muzaffer Uyguner (Varlık Yay;1967).
Romanıyla Reşat Nuri Güntekin İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971)
Reşat Nuri’nin Tiyatro ile İlgili Makaleleri Prof.Dr.Kemal Yavuz Kültür Bakanlığı Y.
Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası Birol Emil (1984) adlı doçentlik tezi.
2.KİTABIN ÖZETİ
Nadide
Hanım,Pendik istasyonunda Bolu’dan gelecek ortanca kızını bekliyordu.Nihayet
Adapazarı postası gelmiş,Nadide Hanım’ın misafirlerinden başka orta yaşlı bir
köylü ile iki çocuk inmişti.Belli ki adamım yola devam edecek parası yoktu.O
gün akşam Nadide Hanım’ın evinin karşısında kamp kurmuşlar,geceyi orada
geçirmeyi planlamışlardı.Nadide Hanım onları görünce dayanamamış eve almıştı.
NadideHanım’ın büyük kızı,yani Ğülsüm’ün yanında evlatlık olarak kalabileceğini
ifade etmiş ve bu teklif de yaşlı adam tarafından kabul görmüştü.Fakat
Gülsüm,küçük kardeşi İsmail’e inanılmayacak kadar bağlıydı.Onu İsmail’den
ayırmak imkansız gibi gözüküyorsa da Gülsümayrılığa katlanmış,acısını bir iki
gün içinde hazmetmişti.
Gülsüm
evlatlık olarak alındığı bu evde ,evin en küçüğünden en büyüğüne kadar herkes
tarafından horlanıyor,her zaman suçlu bulunuyor,azarlanıyor,dövülüyordu.Gülsüm
‘ü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarına rağmen o herkesin yardımına
koşuyordu.Her olayda her konuşmada İsmail’i anar bu da ev halkını
sıkardı.İsmail’e mektup yazabilmek için okula gitmişse de okuma yazma
öğrenememiş;evdeki eskileri ona göndermek için toplamış,onunla görüşmek için
para biriktirmeye çalışmış;fakat her defasında başarısız olmuştu.Aslında Nadide Hanım,Gülsüm’ü evin en
küçük çocuğu Bülent’e bakması için evlatlık edinmişse de Gülsüm İsmail’den
başka birşey düşünmüyordu.Ona İsmail’i unutturmak için Bülent’in süt ninesinin
aklına bir fikir geldi.Gülsüm’e İsmail’in öldüğünü söyledi.Gülsüm birkaç gün
ağlayıp sızladıktan sonra onun acısını da gömmüştü yüreğine.Gercekten bu
olaydan sonra Bülent’e ilgi göstermeye başlamış,onun etrafında pervane
olmuştu.Çocuk Gülsüm’ü o kadar çok seviyordu ki ne derse yapıyordu.Seneler geçtikçe
Bülent Gülsüm’e ters davranmaya başladı ve bir kaza sonucu Bülent’in kolunun
kırılmasıyla Gülsüm’den ayırdılar.
Gülsüm’ün
hayatı ev işi yapmakla ve evdekilere yardım etmekle geçtiği için belli bir iş
öğrenememişti.Büyüyüp genç kız olan Gülsüm’ün konakta geçirdiği yedi senelik
hayatı ona anlatmıştı ki:ne kadar koşsa yeterli görülmeyecek ,daha fazla koşsun
diye dövülmeye devam edilecekti.Yenecek kızılcık dallarının yekunu
degişmeyecekse niye kendini boşuna yormalıydı.
Bu
yaz yine Pendik’teydiler.Orada merhum Paşa’nın oğlu süt biraderi Cafer Bey’in
oğlu Murat ile karşılaştılar.Murat’ın karısı verem olmuş onu temiz hava alması
için Pendik’e sahil kenarına getirmişlerdi.Ama kadının durumu ciddiydi ve
yakında ölecekti.Yani iki çocuklu Murat’ın hali perişandı.Hasta ziyaretine
giden Nadide Hanım Gülsüm’ün hastanın yanında kalmasını uygun buldu.Bu Gülsüm
için kaçırılmaz bir fırsattı.Çünkü kafasını dinleyebilecekti.Hastanın durumu
ağırlaştıkça Murat Bey süt nine ile iş birliği yapıp Saniye’yi almak
istiyordu.Kadın ölürken Gülsüm’e :”Eğer ölürsem ve Saniye’yi Murat ile
evlendirirlerse ölüm döşeğine düşsünler,evlatlarını görmesinler,benim gibi
onlar da gözünün önünde ölsünler”dedi.
Kadının
ölmesiyle konağa dönen Gülsüm,evlenme hazırlığı yapan ev halkına durumu anlatmış
ve olacakları beklemeden evi terk etmişti.
Aradan
seneler geçmiş Dürdane karaciğerinden,Saniye apandisten,Şakir Bey kalp
hastalığından ölmüş çocukların herbiri bir tarafa dağıtılmıştı.Nadide Hanım
Ankara’da akrabalarının yanında kalıyordu.O gece eğlenmek için dışarı
çıkmışlar,herkes tarafından sevilen ve herkesin hayranı olduğu ,güzel kanto
söyleyen küçük Gülsüm’ü gördüler.Evet kanağın en üst katındaki çocuk
tiyatrosunun,yatak çarşafından perdeler arasında,sıvanmış kolları,ağlamaktan
boyaları birbirine karışmış yüzü ile kanto söyleyen küçük Gülsüm’dü bu.
Yorumlar
Yorum Gönder