KİTABIN ADI |
YÜKSEK
ÖKÇELER
|
KİTABIN
YAZARI
|
ÖMER
SEYFETTİN
|
YAYIN
EVİ
|
SERHAT
A.Ş.
|
BASIM
YILI
|
1986
|
1.KİTABIN KONUSU : Hikayenin sosyal bozulma
olarak değerlendirilecek küçük bir anekdotta, yalıda çalışan ve çalışmak için
alınan hizmetkarların hırsızlık yapmalarıdır. Hatice Hanım’ ın yüksek ökçeli
ayakkabıları bu anekdotun hikayenin başında ortaya çıkmasını engellemiştir.
Batı hayranlığının timsali olan yüksek ökçeli ayakkabılar ne zaman terkedilmiş
o zaman da yalı içerisinde görülen diğer aksaklıklar Ömer Seyfettin’in üzerinde
durduğu önemli temalar haline gelir.
2.KİTABIN ÖZETİ :
Ömer Seyfettin bu hikayesinde
Hatice Hanım karakteriyle Batı hayranlığını, şekil üzerinde uygulamaya çalışan
bir kadın tiplemesinden faydalanarak dile getirir. Tanzimat Edebiyatı’ nda
sıkça işlenen bu konu Ömer Seyfettin’ de bu hikaye ile devam eder. Hikayenin
sosyal içerikli diğer bir konusu da izdivaç olayındaki çarpıklığın dile
getirilişidir. Devrin getirdiği sosyal yapılanma kadınların genç yaşta
ilerlemiş yaştaki erkeklerle evlendirilmesine zemin hazırlıyordu. Hatice Hanım’
da on üç yaşında iken altmışaltı yaşında zengin bir ihtiyarla evlenmiştir.
Hatice Hanım bu izdivacın sonunda erkeklerden nefret etmeye başladığı görülür.
Eşinin ölümünden sonra da bir daha evlenmemesi bu tepkinin sonucudur.
Hatice Hanım’ ın batı hayranlığı
yüksek ökçeli ayakkabı merakıyla dile getirilir. Bu merak Hatice Hanım’ ın
rahatsızlanmasına da sebep olmuştur. Devrin bu çarpık merakı Ömer Seyfettin’ in
kendi kaleminde şekilcilik boyutuyla kendi uslubuyla dile getirilir.
Bu çalkantılarda zamanla
etkilenen Hatice Hanım’ da artık gözünün görmediğinden vicdanım rahat düşüncesi
ile eski hayatına tekrar geri döner.
DÜNYANIN
NİZAMI
Hikaye genç bir kızın ağzından
anlatılır. Genç kız kocaya varmadığını düşünmediğini aynı zamanda da erkeklere
tavır takındığını dile getirir. Bu kinin belirtisi olarak da bahçelerinde
besledikleri horozun tavukları rahatsız ettiği için öldürmekle gösterir. Ancak
horozu öldürdükten sonra tavukların düzeni bozulur. Kısa bir süre sonra horozun
tavukların düzenini ,birlik ve beraberliğini sağladığının farkına varır.
Tavukların nasıl horoza ihtiyacı varsa kadınlarında erkeğe ihtiyacı olduğunu
anlar. Bunun dünyanın nizamı olduğunu kabul eder. Artık o da dünyanın nizamına
uyup evlenmesi gerektiğinin farkına varmıştır.
TAVUKLAR
Hikayede Ömer SEYFETTİN
Anadolu’nun ücra bir köşesinde handa geçirdiği bir günü dile getirir. Hancı ve
kahraman hikayenin belli başlı karakterleri olarak karşımıza çıkar. Ömer
Seyfettin ‘in hikayede hanın içini görsel bir betimleme ile okuyucunun gözleri
önüne sermeye çalışır. Tavukların davranışları Ömer Seyfettin’in gözünde
canlanır. Düzgün hareketleri ,görünüşleri Ömer Seyfettin’ i etkilemiştir.
Hana her girişinde tavukları
insanlardan korkmayışları belli bir yerde yiyecek verilecekmiş gibi
toplanmaları onun muhayyilesinde akıllı insanların yaptıkları ile özdeşleşir.
Kısa bir süre sonra tavukların bu
düzenli davranışlarında hancının hiçbir etkisi olmadığını öğrenmesi ve hancının
tavuklara sürekli yiyecek vermediği söylemesi üzerine tavukların sürekli
bekleyiş içinde bulunduğunun farkına varan kahramanımızın şaşkınlığı bir kat
daha artmıştır.
BAHARIN
TESİRİ
Hikaye eski bir İstanbullu’ nun
ağzından anlatılır. Bu zat arkadaşının verdiği bir çay partisine gider ve çay
partisinde gördüğü bir kadına aşık olur. Evine kapanır, ona göre kadın sanki
dururken sönmüş bir lamba gibidir.Arkadaşı onu ziyarete geldiğinde aşkını ona
anlatır. Arkadaşı bunun bir bahar aşkı olduğunu gelip geçeceğini söyler. Soğuk
bir ortamda yaşarsa yani bahardan uzak kalırsa aşk zannettiği bu tutkunun
söneceğini söyler ve hikayenin kahramanı soğuk bir yerde on gün kalır.
Gerçekten de arkadaşının söylediğinin doğru olduğunu anlar.
ÇİRKİNLİĞİN
ESRARI
Hikaye genç bir kızın yaş farkına
rağmen umarsızcasına sevgi çırpınışlarını dile getirir. Genç kızın sevdiği adam
yalnızlıktan hoşlanan yaşamında şimdiye kadar kadına pek fazla yer vermeyen bir
tiptir. Ömer Seyfettin bu sevgiyi dile getirirken genç kızın düşüncelerini ve
aşka bakışını da gözler önüne serer, kahraman her ne kadar yalnız kalmaktan
hoşlanıyor görünse de genç kızlarla yalnız kalmanın aslında mutluluk verici
olduğunu dile getirmekten de geri kalmaz. Özellikle Şuhude’ nin odaya girişi,
güzelliği kahramanımızı etkilemiştir. Ancak bu etkilenmeyi dile getirebilecek
kadar cesaretli değildir. Ağır başlı ve vakarlı davranmaya çalışır. Şuhude ile
aralarında başlayan konuşmalar uzadıkça kahramanımız Şuhude’ nin kendisine aşık
olduğunu itiraf etmesiyle birden karşı taarruza geçer ve kızı kendinden
uzaklaştırmaya çalışır.
Şuhude o zamana kadar yaşadığı
ada halkından Tevfik Çeşban tarafından istenmiş yakışıklı, zengin ve aynı
zamanda genç olması Şuhude’ nin onu reddetmesini sağlamıştır. Bu noktada
kahraman kendini aşık olunmayacak kadar yaşlı ve çirkin göstermeye çalışır.
Şuhude’ nin güzelliğine asla yakışmayacağını düşündüğünden ondan kaçar.
Kahraman Şuhude’ nin fiziki özelliklere gerçekten de önem vermediğini
anlayabilmek için onun ada da en pis ve en yaşlı olan çirkin kral Ali Bey’ le
de rahatlıkla yaşayabileceğini söylemesi Şuhude’ yi kendinden uzaklaştırır.
Ancak böyle bir güzelliğin de çirkin bir insana ait olması, kahramanın aşk
denilen kavramın ne olduğunu gerçekten sorgulamasını sağlamıştır.
AŞK VE
AYAK PARMAKLARI
Ömer Seyfettin bu hikayesinde
aşka ve insanlara bakış açısını Asime Hanımefendi’ nin ve Hasan’ ın ağzından
yazdığı iki mektupla dile getirir. Asime Hanımefendi’ yi aşkın gerçekte ne
olduğunu anlamayan bir karakter olarak gösterir. Hasan’ ın ağzından yazdığı
mektupta kadına ve erkeğe bakış açısını görmek mevcuttur. Hasan’ a göre
erkekler belirgin hayvanlarla özdeştir. Örneğin; arslan profiline sahip birinin
arslan karakterine, eşek profiline sahip birinin inatçı olması gibi. Hasan bu
noktada hayvanlarla özdeşleştirdiği erkeklerin aslında onlardan bir farkı
olmadığını dile getirir. Kadınlar da Hasan’ ın gözünde pek farklı değildir.
Onlara da hayvan profilleri yükleyip karakterlerini belirlemeye çalışır.
Aslında Hasan’ ın yaptığı şey gerçekte insanların aşkın ne olduğunu tam
anlamıyla çözemediklerinden şikayettir.
Hasan’ ın bir zamanlar Asime
Hanım’ a duyduğu aşk onu tam anlamıyla tanıyamaması geçen zaman içerisinde de
Asime’ nin gerçek karakterini çözümlemesi ile ondan uzaklaşır. Hasan’ da Asime
Hanımefendi de buldum zannettiği aşkı bırakıp arayışına yeniden geri döner.
TUĞRA
Hikayede, kahramanın, bir meyhanede oturarak yaşamı
irdelemesi dile getirilir. Kahraman günde on iki saat çalışan paraya pek fazla
değer vermeyen biri olarak tanıtılır. Meyhanede oturarak kadınlara olan
ilgisini, yaşamında kadın olmayışının eksikliğini ve maddiyatın insana gerçekte
bir şey kazandırmadığını dile getirir. Tuğra yardımıyla maddiyatın
eleştirisini, değersizliğini gözler önüne serer.
BİRDENBİRE
Hikayede Ahder ve Yumuk adlı iki
kadın karakter yardımıyla yaş farkına rağmen aşk kavramının irdelenişi dile
getirilir. Aşk onlara göre bir zümrüt-ü anka yani masaldır. Aşkın ne olduğunu
dünyada kimse öğrenememiştir. Aşk şairlerin terennümlerinden ibarettir.
Ahder hayatında yaptığını zannettiği
hataları genç olan Yumuk’ un da yapmaması için bir nevi aşk öğretmeni gibi
davranmayı ihmal etmez hikaye boyunca.
NEZLE
Masume Hanım otuz dokuz yaşında
genç görünümlü duygulu bir kadın olarak tanıtılır. Hikayede çarpık izdivacın
sonuçları yine gözler önüne serilir. Diğer hikayelerden farklı olarak Masume
Hanım erkeklere karşı tavır takınmayıp genç, güçlü bir erkekle tekrar evlenmek
ister. Günün birinde on dokuzundan arabaya bakan hizmetçisi Himmet gelir aklına
bir kır gezisinde arabacısına sorar: “Şu ahırın oradaki ineği öküzün şerrinden
kurtar.”der. Himmet: “Öküz ineği üzmüyor, koklaşıyorlar.”der Masume Hanım bir
türlü ilgisini çekemediği Himmet’ e arabayı mesire yerine çekmesini söyler ve
kurduğu hayalinde artık yıkıldığının farkına varır.
TÜRKÇE
REÇETE
Ömer Seyfettin bu hikayesinde,
yanlış batılılaşmayı Belkıs Hanım karakteri ile ortaya koyar. Belkıs Hanım
hikayede zengin bir dul olarak tanıtılır. Sık sık rahatsızlanması dolayısıyla
Doktor Şerif’ i çağırdığında ondan hastalık dışında magazin, eğlence, aşk,
kadınlar hukuku, Avrupa Kadınları, yaşamları vs.hakkında bilgiler alır. Bu
konuşmadan sonra Belkıs Hanım iyileşir ama doktorun gideceği zaman tekrar
hastalanır ve ondan reçete yazmasını ister. Doktor Türkçe bir reçete Yazarak
Belkıs Hanım’ a verir. Belkıs Hanım bu noktada Doktor Şerif’ in Avrupa eğitimi
almasına rağmen böyle bir reçete yazmasını başlangıçta yadırgar. Doktor
reçetede Belkıs Hanım’ a eğlenceyi, lüksü, modayı ve Avrupai Yaşantıyı tavsiye
eder. Hikayede Doktor Şerif doğru bir batılılaşmanın gerçek bir timsali olarak
üzerinde sıkça durulan diğer önemli bir kahramandır. Doktor Şerif batı eğitimi
almasına rağmen kültür değerlerini yitirmeyen sağlam bir tip olarak tanıtılır.
TERAKKİ
Ömer Seyfettin bu hikayesinde
Niyazi ve Neşet yardımıyla toplumda görülen medeni ilerlemenin farklı yönlerini
dile getirir. Niyazi ve Neşet duvarları kağıt kaplı odada oturmuş sigara
dumanları içerisinde medeniyetteki ilerlemeden konuşuyorlardı. Kısa bir zaman
önce telefonun, elektriğin, sinemanın, otomobilin, gramofonun olmadığından
bahsediyorlardı. Bütün bu gelişmelere şimdi sahip olunmasına rağmen
pahalılıktan yakınıyorlardı. Paranın hiç bir kıymetinin kalmadığını
düşünüyorlardı.
Niyazi ile Neşet medeniyetteki
ilerlemeyi böyle eleştirirken dışarıdan gelen sesle birlikte dilencinin
bambaşka bir dem vurduğunu gördüler dilenci de kendine göre artık dünyanın
değiştiğini, merhametin kalmadığını, insanlık denen şeyin sona erdiğini dile
getirir. Herkesin eğlenceye düşkün olduğunu ifade eder. Niyazi ile Neşet bu durumu
şaşkınlıkla seyreder. Dilenciyi hem küçük görürler hem de filozof ve sosyalist
olarak nitelendirirler. Sekiz on sene evvel bunları bile söyleyecek müderrisin
olmadığını belirterek yaşadıkları zamanın ne kadar da farklı olduğunu ortaya
koymaya çalışırlar.
BOYKOTAJ
DÜŞMANI
Mahmut Türkçe konuşan ancak
kültür değerleri bakımından Rum olduğuna inanan, Türkçülük cereyanının
yükselmesine ve azınlıklardan alış veriş yapılmaması için Türkçülerin yaptığı
boykota sinirlenen bir gazetecidir. Mahmut hikayede Türkçe ile Yunan edebiyatı
yapmaya çalışan bir karakter olarak da gözükür. Yeniden İstanbul’ da Bizans’ın
dirileceğine inanmış edebiyatı Yunan Edebiyatı fakat dili Türkçe olan bir
Bizans Kültürü muhayyilesine sahiptir. Ona göre bütün medeniyet, insaniyet,
şiir ve musiki hayatı Yunan Medeniyetinden çıkmıştır.
TUHAF BİR
ZULÜM
Ömer Seyfettin bu hikayesinde
Gaspadin, Mülki idare mensubu ve Kaşdanov yardımıyla kendi siyasi düşüncelerini
dile getirme fırsatı yakalar. Özellikle Kaşdanov ve Müki İdare mensubu
arasındaki geçen konuşmalarda bu düşüncelerini daha belirgin olarak dile
getirir.
Kaşdanov, bir Türk Diplomat ve
Gaspadin Bulgaristan’ da görüşürler ve aralarında şu diyalog geçer: Gaspadin’ e
göre Türkler’ den ne sosyalist olur ne de nosyonalist. Sebebini ise taassub olarak
gösterir. Gaspadin Türkler’ in taassubundan çok istifade ettiğini belirtir.
Deliorman’ a kaymakam olduğunda bir tane bile Türk olmadığını niyetinin burayı
kan dökmeden Bulgarlaştırmak olduğunu belirtir. Kasaba’ ya Makedonya’ dan
sürekli muhacir getirip onlara ikamet vererek domuz besiciliği yapmalarını
sağlamış. Bir süre sonra, Türkler gelip durumdan şikayetçi olmuşlardır.
Domuzların çeşmelerden su içtiğini, tarlalarında dolaştığını ulu orta
sokaklarda gezdiğini söylediler. Gaspadin‘ de onlara hürriyetten, hayvan
haklarından domuzunda Allah’ ın yarattığı bir hayvan olduğundan bahsedip
Türkleri başından gönderdi. Domuz düşmanı olan Türkler yavaş yavaş evlerini,
tarlalarını satıp İstanbul’ a göç ettiler. Gaspadin’ de Türkler’ in sattığı
yerleri satın alıp Makedonya’ dan muhacie getirmeye devam etti. Hikayenin
kahramanı Türk diplomat bu olayı dinleyince Gaspadin’ e karşı olan tavrını
ortaya koyar.
3.KİTABIN ANA FİKRİ
: Ömer Seyfettin’in Yüksek Ökçeler
kitabı küçük hikayelerden ve bir de küçük bir piyesten oluşur. Hikayelere genel
olarak bakıldığında ağırlıkta olan temanın sevgi ve aşk olgusu olduğu
söylenebilir. Ancak Ömer Seyfettin hikayelerinde (Yüksek Ökçeler, Birden Bire,
Nezle, Çirkinliğin Esrarı) aşırı yaş farkına rağmen yapılan izdivaçların yanlışları
üzerinde de sıkça durduğu gözden kaçmamalıdır. Ancak bu hikayeler arasında Ömer
Seyfettin’in siyasi düşüncelerini dile getirdiği Tuhaf Bir Zulüm adlı hikayesi
farklı bir temada işlenen bir hikaye olarak göze çarpar. Piyes te yine
karşılıklı sevgiyi dile getiren Ömer Seyfettin bu kez bu olayı dramatik bir
halden çıkartıp komedi tarzında okuyucunun gözleri önüne serer.
4.KİTAPTAKİ
OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
:
Hatice Hanım:Batı hayranı, bunu
da her hareketi ve özellikle giyimiyle belli eden bir kadın.Kitap ismini de bu
kadının yüksek ökçeli ayakkabılarından almıştır.
Hayranzade Şem’ i Bey : 55
yaşında yeni zengin bir patron.
Peride Hanım : Büro müdiresi.
Sermet Bey : Başkatipliğe namzet.
Niyazi Molla
Gazanfer Bey
Bican Efendi
Müstement Efendi : 45 yaşında
garson dö büro.
5.KİTAP
HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Kitap öncelikle ayrı ayrı hikayelerden
oluşmuştur.Kitabın bu şekilde yazılması kitabı sıkıcı olmaktan
uzaklaştırmış,ilgi çekici bir hale getirmiştir.Ayrıca kitaptaki karakter
analizleri de oldukça iyidir.
6.KİTABIN
YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
ÖMER SEYFETTİN
28 Şubat 1884 tarihinde Gönen'de doğdu. Öğrenimine Gönen'de
başlayan Ömer Seyfettin, Ayancık'ta ve annesiyle birlikte geldiği İstanbul'da
Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye devam etti. Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni
bitirip asker çocuğu olduğu için Kuleli Askeri İdadi'sine yazıldı (1893). Bir
müddet sonra da Edirne Askeri İdadisi'ne naklolarak öğrenimini burada
tamamladı. Daha sonra İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'ye gelen Ömer Seyfettin,
piyade mülâzımı sânisi rütbesiyle buradan mezun oldu. İzmir'de Teğmen
(1903-1910), daha sonra da üsteğmen olarak Rumeli'de görev yaptı (1908-1910).
Askerlik'ten ayrılıp Selanik'e gelerek, Genç Kalemler Dergisi'nde yazmaya
başladı. Balkan Savaşı'nda tekrar subay olarak orduya döndü. Yunanlılar'ın
elinde bir yıl kadar esir kaldı. Esareti sırasında da öykü yazamaya devam
ederek bunları Halka Doğru, Türk Yurdu ve Zakâ dergilerinde yayımladı.
İstanbul'a dönünce ordudan ikinci kez ayrılıp, ölümüne kadar Kabataş Lisesi edebiyat
öğretmenliği yapan Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920 tarihinde İstanbul'da öldü.
Yorumlar
Yorum Gönder