OĞUZ KAĞAN'IN GENÇLİĞİ
Türk
mitolojisinde büyük kahramanların, çocukluk ile gençliğini birbirinden ayıran,
bazı önemli, çağlar vardı. Altay efsanelerinde bu çağ, daha çok "Ad koyma" töreni ile başlardı. Adı
olmayan bir çocuk, henüz daha yetişkin bir genç ve kahraman sayılmazdı. Bir
gencin ad alabilmesi de, kolay bir iş değildi. Elbette adsız bir insan
olamazdı. Her çocuğa Türkler, doğuşundan itibaren bir ad verirlerdi. Fakat bu
ad, onun gerçek adı ve ünvanı sayılmazdı. Hatta Türkler kahramanlarına, her yeni
bir başarı üzerine, yeni bir ad daha verirlerdi. Daha yüksek bir rütbeye terfi
eden kimseler bile, yeni memuriyet unvanı ile beraber, ayrıca bir ad da
alırlardı. Bu sebeple Çin kaynakları, bu bakımdan bize bir çok güçlükler
çıkarmışlardır. Meselâ, büyük bir komutan veya Kağan'ın, bir gençlik adı
vardır. Geçliğinde büyük şöhret elde eden bu komutanlar, Çin kaynaklarında çoğu
zaman, gençlik adları ile adlandırılırlardı. Zaman zaman bunlar, bazı savaşlar
dolayısı ile yeni ünvanlar alırlardı. Fakat Çin kaynaklarında bu Türkler,
gençlik ve olgunluk adları ile geçince, tarihçeler için, kimin kim olduğunu
anlamak, adetâ çok güç bir hale girer. Bu sebeple Oğuz Han'ında, gerçek bir ad
ve unvan alabilmesi için, büyük bir kahramanlık ve başarı göstermesi lâzımdı. Eski
Türk tarihinde de, "Baş kesmeyen ve kan dökmeyen" şehzadelere, gerçek
adları verilmezdi.
6. OĞUZ'UN BİR GERGEDAN ÖLDÜRMESİ
"Oğuz korkunç bir gergedan öldürerek, erginliğini ispat etmişti":
Bunun içindir ki, Oğuz-Kağan, insanları ve sürüleri yiyen bir gergedanı öldürür ve milletini, büyük bir belâdan kurtarır. Eski Türkler, karanlık ve sık ormanlara da saygı gösterir ve hatta onlara tapılanırlardı. Türk tarihinde, yeni tahta çıkan hükümdarların, bir orman dikerek, kendi adlarına yetiştirdikleri de görülmemiş değildir. Nitekim Oğu-Kağan destanında da, Oğuz'un yurdunun yanında büyük bir orman ve içinde de bir "gergedan" yaşardı. Destan bu olayı şöyle anlatıyordu:
6. OĞUZ'UN BİR GERGEDAN ÖLDÜRMESİ
"Oğuz korkunç bir gergedan öldürerek, erginliğini ispat etmişti":
Bunun içindir ki, Oğuz-Kağan, insanları ve sürüleri yiyen bir gergedanı öldürür ve milletini, büyük bir belâdan kurtarır. Eski Türkler, karanlık ve sık ormanlara da saygı gösterir ve hatta onlara tapılanırlardı. Türk tarihinde, yeni tahta çıkan hükümdarların, bir orman dikerek, kendi adlarına yetiştirdikleri de görülmemiş değildir. Nitekim Oğu-Kağan destanında da, Oğuz'un yurdunun yanında büyük bir orman ve içinde de bir "gergedan" yaşardı. Destan bu olayı şöyle anlatıyordu:
Bir
büyük orman vardı, Oğuz yurdundan içre,
Ne nehir ırmaklar, akardı bu orman içre.
Ne çok av hayvanları, ormanda yaşar idi,
Ne çok av kuşları da, üstünde uçar idi.
Ormanda yaşar idi, çok büyük bir gergedan,
Yer idi yaşatmazdı, ne hayvan ne de insan!
Başardı sürüleri, yer idi hep atları,
Yokluk verir insana, alırdı hayatları!
Vermedi hiçbir zaman, insanoğluna aman!
Ne nehir ırmaklar, akardı bu orman içre.
Ne çok av hayvanları, ormanda yaşar idi,
Ne çok av kuşları da, üstünde uçar idi.
Ormanda yaşar idi, çok büyük bir gergedan,
Yer idi yaşatmazdı, ne hayvan ne de insan!
Başardı sürüleri, yer idi hep atları,
Yokluk verir insana, alırdı hayatları!
Vermedi hiçbir zaman, insanoğluna aman!
Hepimiz
biliyoruz ki, Ortaasya'da "gergedan" yoktu. Türklerin gergedan görmüş
olmaları da, pek ihtimal dahilinde değildi. Ama gergedanın, çok korkunç bir
hayvan olduğu kulaktan kulağa, Ortaasya'ya kadar gelmiş ve Türk mitolojisinde
de gerekli yerini almıştı. Gergedanın yaşadığı bölgeler, Çin'e yakın olan
bölgelerdi. Fakat Çinliler de gergedanın esas şeklini bilmiyorlardı. Çinlilere
göre, "Gergedan, burnunun ucunda sivri boynuzu bulunan, bir geyikten başka
birşey değildi". Ama gergedan, Çin'de büyük bir öneme sahipti. Çünkü Çin
İmparatorları ile büyük komutanlar, zırhlarını gergedan derisinden yaparlardı.
Bu bakımdan onlar gergedanın derisini ve dolayısı ile, bu hayvanın büyüklüğünü
de tasavvur edebiliyorlardı. Gergedan motifi bakımından Türk mitolojisine, Çin
tesirleri de olabilirdi. Fakat gergedanla ilgili bilgiler Türklere daha çok
Batı Türkistan ve Hindistan yolu ile gelmişti. Türkler gergedana
"kıyant" derlerdi. Bu söz de, Hindistan ile Batı Türkistan'da
yayılmış bir deyimdi. Oğuz-Kağan, kendi milletine bu kadar zarar veren
gergedanı duyunca, onu avlamak ister ve yola çıkar. Destan Oğuz'un yıla
çıkışını şöyle anlatıyordu:
Oğuz-Kağan
derlerdi, çok alp bir kişi vardı,
Avlarım gergedan: diye o yere vardı.
Kargı, kılıç aldı, kalkan ile ok ile,
Dedi: "Gergedan artık, kendisini yok bile!
Ormanda avlanarak bir geyiği avladı,
Bir söğüt dalı alıp, bir ağaca bağladı.
Döndü gitti evine, sabah olmadan önce,
Tam tan ağarıyordu, geyiğine dönünce,
Anladı ki gergedan, geyiği çoktan yuttu,
Geyiğin yerine de, büyük bir ayı tuttu.
Belinden çıkararak, altın bakma kuşağı,
Ayıyı astı yine, o ağaçtan aşağı,
Avlarım gergedan: diye o yere vardı.
Kargı, kılıç aldı, kalkan ile ok ile,
Dedi: "Gergedan artık, kendisini yok bile!
Ormanda avlanarak bir geyiği avladı,
Bir söğüt dalı alıp, bir ağaca bağladı.
Döndü gitti evine, sabah olmadan önce,
Tam tan ağarıyordu, geyiğine dönünce,
Anladı ki gergedan, geyiği çoktan yuttu,
Geyiğin yerine de, büyük bir ayı tuttu.
Belinden çıkararak, altın bakma kuşağı,
Ayıyı astı yine, o ağaçtan aşağı,
Tabiî
olarak efsaneye göre, gergedan ayıyı da yutmuştu. Çok iyi biliyoruz ki
gergedan, otla geçinen bir hayvandır. Halbuki gergedanı yakından tanımayan
Türkler, onun et yediğini zannediyorlardı. Çünkü onlara göre, bütün korkunç
hayvanlar et yerler ve etle beslenirlerdi. Oğuz'un belindeki kuşağı altındı.
"Kuşak, Türkler için çok önemli bir
hükümdar sembolüdür". Çünkü her hükümdarın belindeki kemerin altın
olması, onun hükümdarlığını gösteren bir sembol ve belirti idi. Oğuz-Kağan,
daha gençliğinde bu kuşağı kuşanmış ve hükümdarlığa hazırlanmıştı. Öyle öyle
anlaşılıyor ki Oğuz-Kağan gergedana büyük bir tuzak kurmuş ve onu, bu yolla
avlamak istemişti. Fakat gergedan, her defasında bu tuzağa düşmeden, gelip,
avını almasını bilmişti. Bunun için Oğuz, başka yol görmemiş ve bizzat kendisi,
gergedanın karşısına çıkarak, onu öldürmek zorunda kalmıştı. Destan bu korkunç
vuruşmayı da, şöyle anlatıyordu:
Yine
sabah olmuştu, ağarmıştı çoktan tan,
Oğuz baktı ki almış ayısını gergedan.
Artık bu durum onu, can evinden vurmuştu,
Ağaca kendi gidip, tam altında durmuştu!
Gergedan geldiğinde, Oğuz'u görüp durdu,
Oğuz'un kalkanına, gerilip bir baş vurdu!
Kargıyla gergedanın, başına vurdu Oğuz!
Öldürüp gergedanı, kurtardı yurdu Oğuz!
Keserek kılıcıyla, hemen başını aldı,
Döndü gitti evine, iline haber saldı!
Oğuz baktı ki almış ayısını gergedan.
Artık bu durum onu, can evinden vurmuştu,
Ağaca kendi gidip, tam altında durmuştu!
Gergedan geldiğinde, Oğuz'u görüp durdu,
Oğuz'un kalkanına, gerilip bir baş vurdu!
Kargıyla gergedanın, başına vurdu Oğuz!
Öldürüp gergedanı, kurtardı yurdu Oğuz!
Keserek kılıcıyla, hemen başını aldı,
Döndü gitti evine, iline haber saldı!
"Altay Türk efsanelerindeki
kahramanlar da, boynuzlu" canavarlar öldürürlerdi":
Oğuz-Kağan'ın korkunç bir canavar öldürerek, kendi yurdunu kurtarması, Türk mitolojisinin ilk ve son motifi değildir. Bu motif, dışarıdan gelmiş bir tesire de bağlanamaz. Gerçi Türkler gelişip yayıldıktan sonra, "gergedan" gibi korkunç hayvanların bulunduğunu da duymuşlar ve efsanelerini bu yeni bilgilere göre anlata gelmişlerdi. Fakat bu olayın kökleri, çok eski Türk inançlarından ve efsanelerinden geliyordu. Nitekim, Altay efsanelerinde de, buna benzer olaylar görüyoruz. Bu efsanelerdeki kahramanların, öldürdükleri canavarlar da, "boynuzlu" idiler. Bu efsanelerden birini, çok kısa olarak özetleyip, aşağıda verelim:
Oğuz-Kağan'ın korkunç bir canavar öldürerek, kendi yurdunu kurtarması, Türk mitolojisinin ilk ve son motifi değildir. Bu motif, dışarıdan gelmiş bir tesire de bağlanamaz. Gerçi Türkler gelişip yayıldıktan sonra, "gergedan" gibi korkunç hayvanların bulunduğunu da duymuşlar ve efsanelerini bu yeni bilgilere göre anlata gelmişlerdi. Fakat bu olayın kökleri, çok eski Türk inançlarından ve efsanelerinden geliyordu. Nitekim, Altay efsanelerinde de, buna benzer olaylar görüyoruz. Bu efsanelerdeki kahramanların, öldürdükleri canavarlar da, "boynuzlu" idiler. Bu efsanelerden birini, çok kısa olarak özetleyip, aşağıda verelim:
Yedi
gün geçmişti ki, oğlan başladı işe,
Demir beşiği kırdı, kendini attı dışa.
Yedi dağı dolaştı, yedi geyik avladı,
Boynuzlarını yonttu, birbirine bağladı.
Öyle bir yay yaptı ki, kirişsiz olmaz idi,
Böyle büyük yaya da, her kiriş uymaz idi.
Duydu bir hayvan varmış, çok büyük bir canavar!
"Bari gideyim", dedi, "Belki derisi uyar!"
Oğlan göklere gider, devlerle de savaşır,
Büyük bir dağa çıkar, canavara ulaşır,
Bu ne müthiş hayvandı, bir dağa yaslanmıştı,
Bir dağa da yatmıştı, upuzun uzanmıştı.
Oğlana bakaraktan, sanki göz kırpıyordu,
Uzun boynuzlarıyla, gökleri yırtıyordu!...
Demir beşiği kırdı, kendini attı dışa.
Yedi dağı dolaştı, yedi geyik avladı,
Boynuzlarını yonttu, birbirine bağladı.
Öyle bir yay yaptı ki, kirişsiz olmaz idi,
Böyle büyük yaya da, her kiriş uymaz idi.
Duydu bir hayvan varmış, çok büyük bir canavar!
"Bari gideyim", dedi, "Belki derisi uyar!"
Oğlan göklere gider, devlerle de savaşır,
Büyük bir dağa çıkar, canavara ulaşır,
Bu ne müthiş hayvandı, bir dağa yaslanmıştı,
Bir dağa da yatmıştı, upuzun uzanmıştı.
Oğlana bakaraktan, sanki göz kırpıyordu,
Uzun boynuzlarıyla, gökleri yırtıyordu!...
Bu Altay
efsanesi, tam bir mitolojidir. Çünkü efsanenin kahramanı, atı ile göklerde uçar
ve göğün katlarını gezerek, canavarı aramağa koyulur. Oğuz-Kağan destanındaki
canavar, Oğuz yurdunun hemen yanındaki bir ormanda yaşamaktadır. Altay
efsanesindeki canavar ise, göklerin derinliğindeki, efsanevî dağların ve
göllerin içinde yaşar.
"Müslüman Türkler, Oğuz-Kağan'ın gençliğini mitolojiden kurtarmak istemişlerdi":
Müslüman Türkler, Oğuz-Han'ın ad alması için, böyle bir kahramanlık yapmasını gerekli görmemişlerdi. Oğuz-Han, kendi adını kendi vermiş ve bütün Oğuz milleti de, onun bu arzusuna uymuşlardı. Efsaneler, onun ad alışını şöyle anlatıyorlardı:
"Müslüman Türkler, Oğuz-Kağan'ın gençliğini mitolojiden kurtarmak istemişlerdi":
Müslüman Türkler, Oğuz-Han'ın ad alması için, böyle bir kahramanlık yapmasını gerekli görmemişlerdi. Oğuz-Han, kendi adını kendi vermiş ve bütün Oğuz milleti de, onun bu arzusuna uymuşlardı. Efsaneler, onun ad alışını şöyle anlatıyorlardı:
Büyük
toy yapılırdı, eski Türk âdetince,
Böyle ad seçilirdi, çocuğun kudretince,
Kara-Han atlar kesti, Oğuz ad bulsun diye,
Çağırdı hep Türkleri, yurdu şen olsun diye.
Oğuz-Han birden bire, adım Oğuz'dur dedi,
Beklemedi kimseyi kendi adını verdi,
Ne kadar Türk var ise, hepsi şaşa kaldılar,
Bu Tanrı sözü deyip, buyruğa katıldılar.
Bundan da anlaşılıyor ki
Oğuz-Han'ın daha çok küçük yaşta iken kendi adını koyması, milletince bir Tanrı
buyruğu gibi kabul edilmişti. Daha sonraki Türk efsanelerinde olduğu gibi
burada, gök sakallı bir ihtiyar görülmüyordu. Oğuz-Han, Tanrının gönderdiği gök
sakallı elçilerin yerine bizzat geçmiş ve kendi adını, kendisi vermişti. Daha
sonraki Oğuz destanının parçaları sayılan "Dede Korkut" hikâyelerinde, çocukların adları, genel olarak
"Dede Korkut" un kendisi
tarafından verilirdi. Anadolu Masallarında ise gök sakallı ihtiyarlar ile
"Hızır" ın ve hatta "Dede Korkut" yerine, ihtiyar
dervişler geçmişlerdi.Böyle ad seçilirdi, çocuğun kudretince,
Kara-Han atlar kesti, Oğuz ad bulsun diye,
Çağırdı hep Türkleri, yurdu şen olsun diye.
Oğuz-Han birden bire, adım Oğuz'dur dedi,
Beklemedi kimseyi kendi adını verdi,
Ne kadar Türk var ise, hepsi şaşa kaldılar,
Bu Tanrı sözü deyip, buyruğa katıldılar.
Yorumlar
Yorum Gönder