OĞUZ KAĞAN DESTANININ EN ESKİ
BÖLÜMLERİ
"Arabanın icâdı":
Göktürklerin türeyişleri ile ilgili efsanelerde, ateş gibi insanlığa faydalı olan şeyleri icâd eden atalardan, söz açılıyor ve bunlara büyük bir önem veriliyordu. Zaten ateş, tuz, araba v.s. gibi, insanlığın gelişmesine yardım etmiş unsurlarla aletlerin icadları, bütün dünya mitolojilerinde, en eski ve öz kalıntılar olarak kabul edilmişlerdir. Türklerin Kanglı boyu, tarih boyunca büyük bir şöhret yapmış ve Türk kavimleri arasında, önemli bir yer tutmuştu. İlk bakışta Kanglı sözü, bir nevi bizim kağnı, yani "kağnı arabası" deyimini andırıyordu. Bütün mitolojilerde olduğu gibi, Türk Mitolojisinde de, sözlerin dış görünüşlerine göre, bazı benzeştirmeler yapılmıştır. Bu sebeple Oğuz Kağan destanında, kağnı arabasının icâdından söz açılırken, Kanglı boyu ile bir ilgi kurulmuştu. Uygur Türkçesi ile yazılan Oğuz destanında, Kağnı'nın icâd edilişi, şöyle anlatılıyordu:
"Arabanın icâdı":
Göktürklerin türeyişleri ile ilgili efsanelerde, ateş gibi insanlığa faydalı olan şeyleri icâd eden atalardan, söz açılıyor ve bunlara büyük bir önem veriliyordu. Zaten ateş, tuz, araba v.s. gibi, insanlığın gelişmesine yardım etmiş unsurlarla aletlerin icadları, bütün dünya mitolojilerinde, en eski ve öz kalıntılar olarak kabul edilmişlerdir. Türklerin Kanglı boyu, tarih boyunca büyük bir şöhret yapmış ve Türk kavimleri arasında, önemli bir yer tutmuştu. İlk bakışta Kanglı sözü, bir nevi bizim kağnı, yani "kağnı arabası" deyimini andırıyordu. Bütün mitolojilerde olduğu gibi, Türk Mitolojisinde de, sözlerin dış görünüşlerine göre, bazı benzeştirmeler yapılmıştır. Bu sebeple Oğuz Kağan destanında, kağnı arabasının icâdından söz açılırken, Kanglı boyu ile bir ilgi kurulmuştu. Uygur Türkçesi ile yazılan Oğuz destanında, Kağnı'nın icâd edilişi, şöyle anlatılıyordu:
Çürced
Kağan'ı aldı, halkıyla ulusunu,
Yoketmek için geldi, Oğuz-Han ulusunu.
Başgeldi Oğuz-Kağan, basdı Çürced Hanı'nı,
Ok ile kılıç ile, döktü düşman kanını.
Oğuz öldürdü onu, kesti hemen başını,
Böldü ganimetleri, tâbi kıldı halkını.
Oğuz'un askerleri, beyleri bütün halkı,
Düşmanda ne bulursa, toplayıp hep tüm aldı.
Atlar ile öküzler, katırlar az gelmişti.
Yığılmış yükler ise, ta dağları geçmişti.
Oğuz'un bir eri vardı, akıllı tecrübeli,
Barmaklığı-Çosun-Billig, yatkındı işe eli.
Bir kağnı arabası, yapıp koydu içine,
Oğuz'un bu ustası, devam etti işine.
Kağnıyı çekmek için, canlı öne koşuldu,
Cansız alıntılar da, üzerine konuldu.
Oğuz'un beyleriyle, halkı şaştılar buna,
Onlar da kağnı yaptı, özenmişlerdi ona.
Kağnılar yürür iken, derlerdi: "Kanğa! Kanğa!"
Bunun için de dendi, artık bu halka "Kanğa".
Oğuz bunu görünce, güldü kahkaha ile,
Dedi: "- Cansızı çeksin, canlılar Kanğa ile!"
"Adınız Kanğaluğ olsun, belğeniz de araba!"
Bıraktı onları da, gitti başka tarafa.
Yoketmek için geldi, Oğuz-Han ulusunu.
Başgeldi Oğuz-Kağan, basdı Çürced Hanı'nı,
Ok ile kılıç ile, döktü düşman kanını.
Oğuz öldürdü onu, kesti hemen başını,
Böldü ganimetleri, tâbi kıldı halkını.
Oğuz'un askerleri, beyleri bütün halkı,
Düşmanda ne bulursa, toplayıp hep tüm aldı.
Atlar ile öküzler, katırlar az gelmişti.
Yığılmış yükler ise, ta dağları geçmişti.
Oğuz'un bir eri vardı, akıllı tecrübeli,
Barmaklığı-Çosun-Billig, yatkındı işe eli.
Bir kağnı arabası, yapıp koydu içine,
Oğuz'un bu ustası, devam etti işine.
Kağnıyı çekmek için, canlı öne koşuldu,
Cansız alıntılar da, üzerine konuldu.
Oğuz'un beyleriyle, halkı şaştılar buna,
Onlar da kağnı yaptı, özenmişlerdi ona.
Kağnılar yürür iken, derlerdi: "Kanğa! Kanğa!"
Bunun için de dendi, artık bu halka "Kanğa".
Oğuz bunu görünce, güldü kahkaha ile,
Dedi: "- Cansızı çeksin, canlılar Kanğa ile!"
"Adınız Kanğaluğ olsun, belğeniz de araba!"
Bıraktı onları da, gitti başka tarafa.
Oğuz-Kağan,
Mançurya Bölgesindeki kavimlere akın yaptığında, çok mal elde etmiş; fakat
bunları, atlarla taşıyamamıştı. Bunun üzerine, Oğuz-Kağan'ın akıllı beylerinden
birisi, bir araba yaparak, malların hepsini arabalara doldurmuş ve
Oğuz-Kağan'ın yurduna kadar taşımıştı. Oğuz-Kağan, böyle yeni bir icâdı görünce,
çok sevinmiş ve bu beyinin soyundan gelen boylara da "Kangalı" yani "Kağnılı"
adını vermişti. Tabiî olarak bu, nihayet bir efsane ile sözlerin
benzeştirilmesinden başka bir şey değildi. Türkler çok eski çağlarda, tekerlek
ile arabayı icâd ederek kullanmışlardı. Çok eski çağlarda herhalde,
"Kanglı" kavim adı da vardı. Fakat kendileri, henüz daha ortada yok
idiler. Çünkü Türk boyları, zaman zaman çoğaldıkça bölünüyorlar ve eski adlar
alarak, yeniden ortaya çıkıyorlardı. M.S.V. yüzyılda, Ortaasya tarihinde önemli
bir rol oynayan bazı Türk kavimlerine Çinliler, "Yüksek arabalı kavimler" adını veriyorlardı. Çinlilerin
bunlara, Yüksek arabalı" demelerinin sebebi, herhalde onların arabalarının
yüksek, yani tekerleklerinin büyük olmasından ileri geliyordu. Çin tarihleri,
kendilerine benzeyen kavimlerden ve eşyalardan söz açmazlardı. Öyle anlaşılıyor
ki, Türklerin bu arabaları, Çin'de kullanılan arabalara nazaran, çok daha büyük
ve yüksek idiler. "Büyük tekerlekli
arabalar birçok bakımlardan faydalı ve elverişli idiler". Çamurlu
bölgelerde ve engebeli arazilerde, büyük tekerlekli arabaları kullanmak, daha
kolay oluyordu. Eski Türkler çadırlarını yalnızca yere kurmaz, aynı zamanda
arabalar üzerine de oturturlardı. Bu arabalar, akınlarda da orduların peşinden
ayrılmazlardı. Oğuz-Kağan destanında da görüldüğü gibi, harbe giden Türk
ordularının arkasından, aileleri taşıyan arabalar ve kervanlar da yürürlerdi.
Oğuz-Kağan destanına göre böyle ordu düzenleri, yalnızca çok eski çağlarda
görülüyordu. Bununla beraber, daha sonraki çağlarda, meselâ Göktürk ve hatta
Cengiz-Han akınlarında bile hatunlar, Hakanlar ile beylerin arkalarından
gelirlerdi.
"Türkler ilk geminin yapılışı":
Oğuz-Han'ın bir beyi, İtil, yani Volga nehrini geçerken kendisine bir kayık yapmıştı. Bu kayık veya gemi sayesinde, Oğuz-Han'ın orduları nehrin karşı kıyısına geçerek, düşmanı mağlûp etmişlerdi. Kayığı icâd etme motifi de, her halde Türk mitolojisinin, en eski kalınıtılarından biri olsa gerektir. Eski Türkler, denizci bir millet değillerdi. Bununla beraber kendi ülkelerinde de, birçok geniş nehirler ile göller bulunuyordu. Uygur türkçesi ile yazılmış Oğuz Kağan destanı, Türklerin gemi veya salı icâd etmelerini şöyle anlatıyordu:
"Türkler ilk geminin yapılışı":
Oğuz-Han'ın bir beyi, İtil, yani Volga nehrini geçerken kendisine bir kayık yapmıştı. Bu kayık veya gemi sayesinde, Oğuz-Han'ın orduları nehrin karşı kıyısına geçerek, düşmanı mağlûp etmişlerdi. Kayığı icâd etme motifi de, her halde Türk mitolojisinin, en eski kalınıtılarından biri olsa gerektir. Eski Türkler, denizci bir millet değillerdi. Bununla beraber kendi ülkelerinde de, birçok geniş nehirler ile göller bulunuyordu. Uygur türkçesi ile yazılmış Oğuz Kağan destanı, Türklerin gemi veya salı icâd etmelerini şöyle anlatıyordu:
İdil
adlı bu ırmak, çok çok büyük bir suydu,
Oğuz baktı bir suya, bir de beylere sordu: "-
Bu İdil sularını, nasıl geçeceğiz, biz?"
Orduda bir bey vardı, Oğuz Han'a çöktü diz.
Uluğ-Ordu-Beğ derler, çok akıllı bir erdi,
Bu yönde Oğuz Han'a yerince akıl verdi.
Baktı ki yerde bu beğ, çok ağaç var çok da dal,
Kesti biçti dalları, kendine yaptı bir Sal.
Ağaç sala yatarak, geçti İdil nehrini,
Çok sevindi Oğuz-Han, buyurdu şu emrini:
"- Kalıver sen burada, halkına oluver bey!
"Ben dedim öyle olsun, densin sana Kıpçak-Beğ!"
Oğuz baktı bir suya, bir de beylere sordu: "-
Bu İdil sularını, nasıl geçeceğiz, biz?"
Orduda bir bey vardı, Oğuz Han'a çöktü diz.
Uluğ-Ordu-Beğ derler, çok akıllı bir erdi,
Bu yönde Oğuz Han'a yerince akıl verdi.
Baktı ki yerde bu beğ, çok ağaç var çok da dal,
Kesti biçti dalları, kendine yaptı bir Sal.
Ağaç sala yatarak, geçti İdil nehrini,
Çok sevindi Oğuz-Han, buyurdu şu emrini:
"- Kalıver sen burada, halkına oluver bey!
"Ben dedim öyle olsun, densin sana Kıpçak-Beğ!"
Tabiî
olarak diğer Oğuz destanlarında, Kıpçak-Beğ'in doğuşu ve bey oluşu daha başka
türlü anlatılmaktadır.
"Dünyamıza soğuk rüzgârlar gönderen 'Buz-Dağı' motifi, Oğuz destanında da görülüyordu":
Karluk Türklerinin meydana gelişleri ile ilgili bölüm de, bazı önemli meselelerle karşılaşıyoruz. Uygur türkçesi ile yazılmış Oğuz destanında, Karluk Türklerinin ortaya çıkışları şöyle anlatılıyordu:
"Dünyamıza soğuk rüzgârlar gönderen 'Buz-Dağı' motifi, Oğuz destanında da görülüyordu":
Karluk Türklerinin meydana gelişleri ile ilgili bölüm de, bazı önemli meselelerle karşılaşıyoruz. Uygur türkçesi ile yazılmış Oğuz destanında, Karluk Türklerinin ortaya çıkışları şöyle anlatılıyordu:
Oğuz-Kağan
baktı ki, erkek kurt önler gider,
Ordunun öncüleri, Gökkurt'u gözler gider,
Görünce Oğuz bunu, ne çok sevinmiş idi,
Alaca aygırını, çabucak binmiş idi.
Apalaca aygırı, Oğuz severdi özden,
Ama at dağa kaçtı, kaybolup gitti gözden,
Bu dağ buzlarla kaplı, çok büyük bir dağ idi,
Soğuğun şiddetinden, başı da ap ağ idi.
Çok cesur çok alp bir bey, ordu içinde vardı,
Ne Tanrı ne Şeytandan, korku içinde vardı.
Ne yorgunluk ne soğuk, erişmez idi ona,
Bu bey dağlara girdi, dokuz gün erdi sona.
Aygırı yakaladı, memnun etti Oğuz'u,
Atamadı üstünden, dağlardaki soğuğu.
Olmuştu kardan adam, kar ile sarılmıştı,
Oğuz onu görünce, gülerek katılmıştı.
Dedi: "Baş ol beylere, artık sende burda kal!
"Sana Karluk diyeyim, ölümsüz adını al!
Çok mücevher, çok altın, hediye etti ona,
Bir bey yaptı Karluk'u, devam etti yoluna.
Eski Türk Kağanlarının
atları, büyük bir önem taşırlardı. Türk tarihinde, 60 veya 100 kilometre koşan,
Mete'nin atı gibi efsanelemiş birçok atlara da rastlıyoruz. Elbette ki
Oğuz-Kağan, kaçak atını orada bırakıp gidemezdi. Ama, o nasıl bir attı ki,
buzlarla örtülü büyük bir dağ içine kaçmış ve peşindekileri de günlerce
uğraştırmıştı. Onu yakalayıp getiren insanlar bile, baştan aşağıya kadar kardan
bir adama dönmüşlerdi. Oğuz-Kağan destanlarında bu dağa, "Muz-Tak",
yani "Buz-Dağı" adı veriliyordu. Atı dağda bulup getiren bey de,
kardan bir adam şekline girdiği için, Oğuz Kağan tarafından "Karluk yani
Karlık" adı ile adlandırılmıştı. Sonraki güçlü ve şöhretli Karluk
kabileleri, bu adamın soyundan geleceklerdi. Eski Altay efsanelerine bir göz
attığımız zaman da, böyle Buz dağlarını Türk Mitolojisi içinde görebiliyoruz.
Altay Türklerine göre, Kuzeyden esen soğuk ve buzlu rüzgârlarının geldikleri
bir dağ vardı. Altay Türkleri, soğuk kuzey rüzgârlarının, "Muz-Tak"adlı buzlarla kaplı bir
"Buz-Dağı" ndan geldiğine
inanıyorlardı. Bu Buz Dağı dünyanın kuzeyini baştan başa kaplamıştı. Buz
dağının üzerinde de, yine "Buz" adı ile adlandırılan, büyük devler
yaşıyorlardı. İlk bakışta, Altay efsanelerindeki Buz Dağı motifleri, Himalaya
dağları ile kar adamları efsaneleri hatırlatır gibi idiler. Ama Türk
Mitolojisindeki Buz Dağları herhalde yerli olarak, Türklerin zihinlerinden
doğmuş ve nihayet insan düşüncesinin, bir gereği gibi oluşmuş ve gelişmiş
olmalıydılar. Bunları söylemekle, Oğuz-Kağan destanındaki, "Buz-Dağ" ın Altay efsanelerindeki
Buz-Dağı ile aynı olduğunu ifade etmek istemiyoruz. Gerçi daha sonraki "Boz-Ok" Oğuzlarının yurtlarında
da, "Buz-Dağ" adını
taşıyan bazı dağlar vardı. Ama mitoloji incelemeleri yapan bir kimsenin, diğer
efsaneleri de gözönünde tutarak, karşılaştırmalar yapması, zorunlu
görünmelidir. Eski Oğuz yurdunda da Buz-Dağları olabilirdi. Fakat bu dağlar, ne
de olsa insanların zihinlerinde, efsaneleşmiş ve gerçek mahiyetlerini
kaybetmişlerdi. Ordunun öncüleri, Gökkurt'u gözler gider,
Görünce Oğuz bunu, ne çok sevinmiş idi,
Alaca aygırını, çabucak binmiş idi.
Apalaca aygırı, Oğuz severdi özden,
Ama at dağa kaçtı, kaybolup gitti gözden,
Bu dağ buzlarla kaplı, çok büyük bir dağ idi,
Soğuğun şiddetinden, başı da ap ağ idi.
Çok cesur çok alp bir bey, ordu içinde vardı,
Ne Tanrı ne Şeytandan, korku içinde vardı.
Ne yorgunluk ne soğuk, erişmez idi ona,
Bu bey dağlara girdi, dokuz gün erdi sona.
Aygırı yakaladı, memnun etti Oğuz'u,
Atamadı üstünden, dağlardaki soğuğu.
Olmuştu kardan adam, kar ile sarılmıştı,
Oğuz onu görünce, gülerek katılmıştı.
Dedi: "Baş ol beylere, artık sende burda kal!
"Sana Karluk diyeyim, ölümsüz adını al!
Çok mücevher, çok altın, hediye etti ona,
Bir bey yaptı Karluk'u, devam etti yoluna.
Yorumlar
Yorum Gönder