KİTABIN ADI:TOPRAK ANA
KİTABIN YAZARI:CENGİZ AYTMATOV
YAYIN EVİ VE ADRESİ:VARLIK YAYINLARI A.Ş. CAĞALOĞLU YOKUŞU 40/2,34440
İSTANBUL
BASIM YILI:1990
KİTABIN KONUSU
Savaş günlerinde küçük
bir kasabada geçen dayanışmayı,hasreti ve ıstırabı anlatır.
KİTABIN ANA FİKRİ
Toprağın insan
hayatındaki yeri ve onun için çekilen eziyetler katlanılan çileleri
anlatmaktadır
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
TOLUNAY:Savankul’un eşidir.Saf,temiz,cana yakın ve yetenekli yaşlı bir
kadındır.
SAVANKUL:Kendi çapında uğraşan,mütevazi,cömert,çalışkan,coçukların
yetişmesini arzulayan ,ailesinin istediğini yapan ,sevilen bir babadır.
ALİMAN:Kasım’ın eşidir.Güzel,duygusal,melek gibi genç bir kız;herkese
iyilik yapmayı çok sever.
Kasım,Mutlubeng,Caynak kardeştir.
Muslubeng:Zeki, kitap okumayı seven,iyi bir öğrenim görmüş olup evden
erkenden ayrılmıştır.
Kasım:Saygı duyulan,ahlaklı,cömert,namuslu,bir gençtir.
Caynak:Güçlü,kuvvetli ve yakışıklı bir delikanlıdır.
Canbolat:Tolunay’ın torunudur.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Heyacan verici çeşitli serüvenlerle
dolu olmasına rağmen melodramatik bir eser olarak kabul edebiliriz.Yine de zevkle okunan bir eser niteliği
taşımaktadır.romanda karakter çözümlemeleri,özgün betimlemeler yok gibidir.yazar
bol bol konuşma ve kıvrak bir anlatım biçimine dayalı olarak vermiştir.
YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
Cengiz Törekuloviç Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde
Kuzeybatı Kırgızistan'da Şeker adlı bir köyde doğdu.Babası Törekul Aytmatov at
yetiştiricisiydi. Kırgızistan'a,dağlık yörelere Ekim devrimi daha yeni
ulaşıyordu. Yazarın çocukluk yılları sistemin yeni yeni yerleşmeye başladığı
yıllararastlar.Geçmişe bağlı yaşlı neslin yanında yeni düzene ayak uydurmuş
genç kuşak da toplumdaki yerlerini alıyorlardı. Yazar kolhoz tarlalarında
çalıştı.Çevresini,tabiatı,insanları o yıllarda tanımaya başladı. İkinci Dünya
Savaşı yıllarında bütün yetişkinler savaşta oldukları için gençlere çok iş
düşüyordu. Henüz on beş yaşındayken köyü sovyetinde sekreterlik yaptı,tarım makinalarının
hesaplarını tuttu. Daha sonra Kazakistan'daki Cambul veterinerlik teknik
okulunda okudu Ardından Frunze(bugünkü Bişgek tarım enstitüsünde
okudu.Zooteknisyen olarak bütün ülkeyi ,Kazakistan'ı dolaştı. Aynı zamanda da
bir gazeteci sıfatıyla çalışıyor,sürekli gözlem yapıyordu. Pek çok genç nesil
mensubu gibi halkından uzaklaşmadı,insanına daha da yakınlaştı. Kırgız
gazetelerindeki yazıları,redaksiyon servislerinde aldığı görevler ,muhabirlik
faaliyetleri onu yavaş yavaş edebi dünyaya hazırlıyordu.Yazarın akıcı
uslubu,kurgudaki başarısı bu ön araştırmalarıyla yakından ilgilidir. Ayrıca bu
yıllar geçmiş ile geleceğin kesiştiği bir noktaydı.Her iki dünyayı ve her iki
insan tipini çok iyi tanıyordu. Süpeyçi adlı hikayesinin kahramanı baraj
mühendisi Beknazar ve Beyaz Yağmur'un kahramanı Zeynepapaalışılagelmiş hayatı
temsil ederler.Yeni ahlaki normlar ile eskiyi yaşamakta direnen insanların
çatışması eserlere hakim konudur.
Yazar geçmişte,din,felsefe,ilim adına insanların
birbirine düşürüldüğünü ,bunun bugün de yarın da böyle olacağı görüşünü
savunuyor.Edebiyatın bu noktadaki görevinin büyük olduğunu,insanlar arasında
ortak dünyalar oluşmasına yardım ettiğini, edebiyatın öneminin her geçen gün
daha da artğını vurgulamaktadır(5). "...........Nesrin iki tarzı var
bugün. Biri spekulas-yonlara açık olan,diğeri ise gerçek nesirdir.Kalıcı bir
eser için bilinen edebikaidelerin yanında sanatçı ruhu ve dürüst bir kişiliğe
ihtiyaç vardır....."(6).
Yazar,bir konuya son derece eğlenceli bir şekilde
yaklaşılabileceğigibi,çok ciddi bir gerçekçilikle de aynı konunun ele
alınabileceği görüşündedir.Bu arada esas olanın alt yapı ve uzun süren bir ön
araştırma olduğunuda vurgular(12). Kendisinin savaşı, ilk gençlik yıllarında ve
cephe gerisindede olsa yaşadığını,o yıllarda insanların heyecanla, bütün
güçleriyle çalıştıklarını,hayatın insanlar üzerinde en zor şartları tecrübe
ettiğini, yazarken hepbu hususları göz önünde bulundurduğunu söylemektedir(13).
Pek çok eleştirmen de yazarın bu özelliğini vurgulamaktadır (14). Eserler
gözden geçirildiğnde bu husus çok açık olarak da belli olmaktadır
Modern edebiyatta mitolojik öge ve efsanelerin
kullanılışı çok yeni değildir.Thomas Mann,James Joyce,J.P.Sartre,Albert
Camus'da da görürüz.Ama Aytmatov'un bu ögelerin toplumsal gerçekçi yaklaşımdaki
en başarılıkullanıcısı olduğunu söyleyebiliriz(15).Yazar Türkçe ve onun tarihte
kullanıldığı en hacimli eser olan Manas Destanı'na çok büyük önem vermektedir.
"......Bundan bir süre önce uzun yıllarRusya'da sürdürülen bir çalışma
tamamlandı. Bu çok hacimli bir Türkçesözlüktür. Yüzyıl önce Petersburg'da
hazırlanmaya başlanan bu sözlük benim el kitabımdır.Sürekli ondan
yararlanırım.Bu sözlük sayesinde Türk atalarımla konuşabiliyorum ......"
(16). ".......Kırgız destanları beni çok etkiledi.Hala da etkiliyor.Her
eserim bir ucundan bu destanlara dayanır.Manas Destanı bir milyon mısradan
oluşur. Dört ciltlik bu destan yirmi yılda bir arayatoplanabilmiştir.Bu
destanın özü insan duygularıdır. Tekrarlıyorum her ese-rim bu Kırgız
destanlarına dayanır....." (17). Yazar Kırgız edebiyatının kaynağını da
eski sözlü gelenek,halk hikayeleri,özellikle de Manas Destanı olarak gösterir.
İkinci kaynak olarak isemodern Sovyet edebiyatından söz eder.Bu sayede iki
kaynaklı,geçmişle bugünü bir arada sürdüren bir edebiyata sahip olduklarını
belirtir (18).Aytmatov,pek çok edebi sima üzerine çalışmalar yapmış,dikkate
değer edebi araştırmalara imza atmıştır. Türk dili ve edebiyatı,
halkbilimi,sosyoloji sahalarında eserler vermiştir(19).
KİTABIN ÖZETİ
Yeni yıkanmış ak, pak entarisi, pamuklu kara ceketi
ve beyaz yazmasıyla yolda ağır ağır ilerliyor kadın. “Merhaba toprak” diye
sesleniyor usulca. “Merhaba tolunay” demek geldin Ne kadar kocamışsın. Saçların
ağırmış, değnekle yürüyorsun üstelik.” “Evet yaşlanıyorum, bir yıl daha geçti,
sende, toprak sende bir hasat geçirdin. Bugün ölüleri anma günü.” “İnsan
doğruyu öğrenmeli, tolunay.” Kafasıyla yüreği doğruya götürecek mi onu? Hala
çocuk. Onun için, ne yapacağımı bilemiyorum, hayata küssün istemiyorum. Hayatın
karşısında yiğitçe dikilsin istiyorum. Geçmiş olayları doğru yargılayacağını
bilsem, hayatı gerektiği gibi anlıyacağımı bilsem, ona yalnız kendisini, kendi
hayatının değil, başkalarını, başkalarının hayatlarını da kendimi, kendi
geçmişimi de, canım toprağım senide, eski günlerimizi de anlatırdım. Hayat
hepimizin aynı teknede yoğurmuş, bir tek demet haline getirmiş. Her insan bu
öykünün anlamını kolay kolay çıkaramaz. Onu içten, yürekten anlamak için
yaşamak, denemek gerekir. Toprakla su, insanlar arasında eşit olarak paylaştırılırsa,
bizimde kendi tarlamız olursa, bizde kendi tohumumuzu eker, kendi ekinimizi
biçersek mutlu oluruz. İnsan için en büyük mutluluk budur. “Tolunay, çiftçi
dediğin, mutluluğu ekip biçtiğinde bulur”. “Toprak, göğsünde hepimize acı
çektiriyorsun; bizi mutlu kılmayacaksın, neden toprak diyorlar sana, biz neden
doğduk? Biz senin çocuklarınız, toprak. “Mutluluk getir bize, bizi mutlu kıl!”.
Ekmek esmerdi, katıydı ama dünyada hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar
tatlı bir kokusu vardı, güneş kokuyordu, taze saman kokuyordu, duman kokuyordu.
Bir filiz nasıl tohumdan doğarsa bir ananın mutluluğu da halkın mutluluğundan
doğar. Halkın hayatından uzak kalan bir anının hayatı yoktur. “Sevgili toprağım
benim, o günü hatırlıyor musun?””Zamanın başlangıcından beri, yüzyılların izi
duruyordu içimde.
Tarihin hepsi kitaplarda yazılı değildir, insanlarda
tarihin hepsini bilemezler. Ama benim içimdedir hepsi, bütün tarih. İnsan
denize benzer, derin yerleri de sığ yerleri de vardır. “Söyle bana, sevgili
toprak, hangi ana böyle acı çekti, hangi ana oğlunu bu kadar kısa zaman gördü?”
Savaşı alt etmenin tek yolu var, bunu o
Dünyadaki insanlar oğullarını, kardeşlerini,
babalarını, kocalarını bizim kadar seviyorsa, bizim o gün onları beklediğimiz
gibi onlarda oğullarını, kardeşlerini, babalarını, kocalarını bekliyorsa,
yeryüzünde başka savaş olmaz artık” diyorum.
Savaşın insanları zalim, aşağılık, aç gözlü
yaptığını kim söylemiş ? Hayır, savaş, sen çizmelerinin altında insanları
ezebilirsin, öldürebilirsin, yağma edebilir, yakıp yıkabilirsin, 40 yıl bile
sürdürebilirsin bunu, ama insan denen yaratığın içindeki o duyguyu, o insanlık
duygusunu, o sevgiyi içinden söküp atamazsın. “ Toprak, toprak ana, göğsüne
bastı bizi, dünyanın her köşesindeki insanları besle. Anlat onlara, sevgili
toprak, anlat onlara.”
“ Hayır Tolunay. Sen anlat… Sen insansın. Her şeyin
üstündesin. Her yaratıktan akıllısın. Sen insansın. Sen anlat İNSAN!.”
Yorumlar
Yorum Gönder