Mustafa Miyasoğlu;
1946 yılında Kayseri'de doğan şair, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan
sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. On yıl liselerde
öğretmenlik, on iki yıl da üniversitede okutmanlık yaptı. Bu arada, 1988-92
yılları arasında Pakistan'ın İslamabad şehrindeki yabancı diller enstitüsünde
yardımcı profesör ünvanıyla görevlendirildi. 1966 yılından beri şiir yanında
deneme, hikâye, tiyatro ve roman türlerinde de eser veren sanatçı, pek çok dergi
ve gazetede kültür ve sanat yazıları yayınladı, şiir ve romanlarıyla armağanlar
kazandı. T. Millî Kültür Vakfı özel armağanını kazanan Hicret Destanı adlı şiiri
Dr. Muhammed Harb tarafından arapçaya çevrildi. Ayrıca başka şiir ve
hikâyelerinin de İngilizce, Arapça ve Urduca çevirileri yurtdışında yayınlandı.
Samsun, Ankara ve Kahire üniversitelerinde eserleri üzerine tezler
hazırlandı.İlk şiiri Filiz dergisinde çıktı (Kayseri, 1966). Şiir ve yazıları
Hisar, Türk Edebiyatı, Edebiyat, Mavera, Millî Gençlik, Yeni Sanat, Sedir
dergilerinde yayınladı. Suffe Yayınlarını kurarak Suffe Kültür Yıllığı'nı
yayınlamaya başladı (1982). Şiir, hikâye ve romanlarında millî kimlik arayışına
yöneldi, toplumda değer çatışmalarını işledi. Bazı araştırmalarında Semih Güngör
imzasını kullanmıştır.Şiirleri: Rüya Çağrısı (1993), Devran (1978), Hicret
Destanı (1981), Şiirler (Toplu şiirleri, 1983), Bir Gülü Andıkça (1997).
Hikâyeleri: Geçmiş Zaman Aynası (1976). Romanları: Kaybolmuş Günler (1975),
Dönemeç (1980), Güzel Ölüm (1982), Bir Aşk Serüveni (1995). Biyografileri: Necip
Fazıl Kısakürek (1985), Asaf Halet Çelebi (1986), Ziya Osman Saba (1987), Haldun
Taner (1988). Antoloji: Çağdaş İslâmî Şiirler Antolojisi (1988). Denemeleri:
Edebiyat geleneği (1975), Devlet ve Zihniyet (1980), Muhacir (1981), Roman
Düşüncesi ve Türk Romanı (1998).
ESERLERi:
PANCUR
Mustafa Miyasoğlu,
romanları ve romana dair yazıları yanında, her biri bir roman çekirdeği taşıyan
hikâyeleriyle de dikkati çekmiştir. Beş hikâyeden oluşan Pancur onun ilk hikâye
kitabıdır.İlk baskısı Geçmiş Zaman Aynası (1975) adıyla yayınlanan ve romanları
kadar ilgi gören bu hikâyelerde Mustafa Miyasoğlu, Anadolu'dan İstanbul'a gelen
insanımızın aşklarını, aile içi çatışmalarını ve sosyal değişimin doğurduğu
acıları anlatmaktadır. Pancur, içinde taşıdığı geleneksel motiflerle yüklü aşk
duygusuyla edebiyat çevrelerinde büyük alaka uyandırmış, dergi ve gazetelerde
yeniden yayınlanmış, 22 yıl sonra da yazarının Bir Aşk Serüveni adlı roman
dizisine başlangıç olmuştur. Tesbih ve Kaybolan Ev ise, antolojilere girmiş ve
yabancı dillere çevrilmiştir.Mustafa Miyasoğlu, hikâye ve romanlarının
herbirinde kullandığı farklı dil ve anlatım tarzıyla edebiyatımızda kendine özgü
bir yer edinmiştir. Hikâyelerinde de hayatımızın bugüne kadar anlatılmayan
dönemlerinden çeşitli kesitleri ele almakta, okuyucularına yeni bakış açıları
sunmaya çalışmaktadır.
KAYBOLMUŞ
GÜNLER
Bu roman, dünya gömlek
değiştirirken hesaplaşmanın sancısını yaşayan nesillerin hikâyesidir. Ferdî
meselelerle sosyal ve tarihî olayların iç içe yaşandığı 1960 sonrasında ortaya
çıkan iki-üç nesli anlatır. Kaybedilmiş dönemler ve yanlış esen rüzgârlar
arasında yaşamaya ve tutunmaya çalışan gençler, romanın asıl konusudur.Kaybolmuş
Günler, üniversiteli gençlerin hayatını, aşklarını ve acılarını, "Alternatif 68
Kuşağı"nın farklı bakış açısıyla ortaya koyar. Beşir Güner'in kararsız ve
tedirgin kişiliğinde, baştan sona bir huzur arayışını anlatan roman, Cumhuriyet
döneminde yaşayan insanımızın iç dünyasındaki parçalanmışlığı ve değerler
karmaşasını da ele alır.Kaybolmuş Günler, konusu, kişileri, roman dili ve farklı
anlatımıyla, orjinal ve yeniliğini her zaman koruyacak nitelikte, çağdaş
edebiyatımızın klasiklerinden biridir.
BiR AŞK
SERÜVENi
Aşkı bütün
boyutlarıyla ve kültürel değerleriyle anlatan bu roman, edebiyatımızda yepyeni
bir anlayışın öncüsü olan gençlerin dünyasını ortaya koyar. Geleneksel olanla
çağdaş hayatın dinamikleri, değişenle değişmeyenin kesişme noktaları ve kültürle
politika ilişkileri bu romanın odağında yer alan bir aşk hikâyesinin çevresinde
ele alınır. Bu roman yalnızca çarpıcı bir aşk hikâyesi değildir. Toplumun son
otuz yılda geçirdiği değişimleri ve kimlik arayışlarını da, ele aldığı gençler
çevresinde ortaya koyar. Çünkü gençler aşk duygusunda olduğu kadar, kültür ve
inanç konularında da pazarlıklara ve sahte çözümlere her zaman karşı çıkmayı
bilmişlerdir. Kaybolmuş günler romanıyla Türk Millî Kültür Vakfı, Dönemeç
romanıyla Türk Yazarlar Birliği armağanları kazanan Mustafa Miyasoğlu, Güzel
Ölüm romanıyla ilk kez farklı bir aşk anlayışını ortaya koymuştu. Bu anlayışı
daha da zenginleştirerek Doğu ve Batı kültüründeki ilâhî aşk görüşlerine de yer
veren Bir Aşk Serüveni, Türk romanında benzersiz bir yeniliğin de öncüsü
olacaktır.Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'taki olaylar için söylediği bu roman için de
tekrarlanabilir: Evet, özge bir maceradır bu. Yani bizim olan ve fakat bugüne
kadar anlatılmamış bir serüvendir bu...
DÖNEMEÇ
Dönemeç, Anadolu
insanının tarihî bir dönüm noktasındaki tavırlarını, değişen durumlar
karşısındaki değişmeyen özelliklerini ortaya koyan bir romandır. Bir güz
mevsimindeki aşk, ölüm ve düğün çevresindeki olaylar, bu insanların mizaçlarını
en çarpıcı yanlarıyla anlatmaya imkân vermektedir. Bu bakımdan konusu ve
anlatımıyla bize özgü bir romancı tavrını yansıtmaktadır.Cumhuriyet'in 50.
yılındaki sosyal ve kültürel hareketliliği Anadolu şehirlerinden seçilmiş
gençlerle geleneksel yapısı parçalanan aileler çevresinde ele alan bu roman,
insanımızın toparlanma çabalarıyla ülke ve dünya şartlarına karşı tavır
alışlarını anlatmaktadır. Bir yönüyle de bir şuurun alttan alta geliştiğini
ortaya koymaktadır: Roman kahramanlarından Şakir bey de Yunus gibi "şehre varam
feryâd ü figân koparam" demektedir...Dönemeç, romancıların ısrarla ihmal
ettikleri Anadolu insanının umutlarını, sevinçlerini, korkularını ve geleneksel
değerlere sığınışlarını ustalıkla dile getirir. Bugüne kadar çok az hikâye ve
romana konu olan Orta Anadolu insanı için şimdiden klasikleşmiş edebî ve
sosyolojik bir metindir.Kaybolmuş Günler (1975)'den Bir Aşk Serüveni (1975)'ne
kadar yazdığı her romanda farklı bir roman dili kullanan ve konularını kendine
has bir üslûpla ele alan Mustafa Miyasoğlu, her eseriyle alâka uyandırdığı gibi
bu romanıyla da 1980 yılında Yazarlar Birliği'nin "yılın romancısı" armağanını
kazanmıştır.
BİR GÜLÜ
ANDIKÇA
Bir Gülü Andıkça,
Mustafa Miyasoğlu'nun Şiirler (1983) adlı kitabından sonra ikinci toplu
şiirleridir. Daha önce pek çok baskısı yayınlanan Rüya Çağrısı (1973), Devran
(1978) ve Hicret Destanı (1981) adlı kitaplarındaki şiirlerin yeni bir
düzenlemesiyle ilk defa bu kitapta yer alan Kalbimin Coğrafyası bölümündeki 25
yeni şiirden oluşmaktadır. 100 kadar şiirle çağdaş duyarlığımızın imkânları ve
şiir diliyle keşfedilebilen gerçekler ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Edebiyatımızdaki en köklü gelenekten yola çıkarak yeniliğin imkânlarını
araştıran ve kendine özgü bir şiir dünyası kuran Mustafa Miyasoğlu, Şiir
Anlayışım adlı önsözde otuz yıllık şiir macerasını da anlatmaktadır. Şiiri ve
genel olarak sanatı, anlatılamayanı kavramak ve insanî olguları keşfetmek
şeklinde değerlendiren şair, aşk, ölüm, tabiat, şehir kültürü, hasret, gurbet ve
kimlik arayışı gibi temalarda yoğunlaşan şiirleriyle dikkati çekmiş, eleştirmen
ve edebiyat tarihçileri tarafından incelemelere konu edinilmiştir. Bazı şiirleri
İngilizce, Arapça ve Urducaya çevrilmiş, üniversite tezlerinde de
incelenmiştir.
ROMAN DÜŞÜNCESİ VE
TÜRK ROMANI
Romanları kadar roman
üzerine yazdığı denemelerle de dikkati çeken Mustafa Miyasoğlu, Roman Düşüncesi
ve Türk Romanı adıl kitabıyla romana dair görüşlerini ve önemli romanlar
üzerindeki değerlendirmelerini bir bütün halinde ortaya koymaktadır. Bu kitap,
roman türünün imkânlarını, geçmişten geleceğe taşıdığı değerleri ve kültür
mirasımızın romandaki yansımalarını sistematik bir tarzda ele
almaktadır.Kültürümüz açısından yeni bir tür olan roman hakkında çok ve
çelişkili görüşler ortaya konmuş, belli başlı romanlar hakkındaki farklı
değerlendirmeler yapılmıştır. Kültür çevrelerinin değer yargılarına bağlı olarak
bazıları için büyük ve önemli sayılan eserler, başkaları için yok
sayılabilmekte, görmezden gelinebilmektedir. Çoğu zaman eleştiri ve
değerlendirme yazıları da objektif kriterden mahrum görünmektedir.Roman
Düşüncesi ve Türk Romanı ölçüleri ve değer yargıları ortaya konmuş bir bakış
açısının eseridir. Bize özgü romanın imkânlarını, çok sesli ve çeşitliliği esas
alan yaklaşımları ve kültür mirasımızı kendine dert edinen bir romancının
değerlendirmeleridir. Romanımızın 120 yıllık geçmişiyle geleceğine ilişkin
dikkate değer görüşleri bir araya getirdiği için de genç okuyucuların başvuru
kitabı olacak niteliktedir. Bu kitapla Türk romanına farklı bir gözle
bakacaksınız.
Yorumlar
Yorum Gönder