Kitabın
Adı :Korkunç Yıllar
Kitabın
Yazarı :Cengiz DAĞCI
Yayın
Evi ve Adresi :Ötüken Yayınevi ötüken neşriyat A.Ş
klodfarer cad. 40/7 Divanyolu/İSTANBUL
Basım
Yılı :1989
1. Kitabın
konusu:İkinci Dünya Savaşında Kırım
Tatarlarının çektiği acılar, millet ve aile sevgisi.
2. Kitabın
özeti:
Yazar adı Cengiz, Kırım
Tatarlarından. Roma’da yaşadığı yıllar içinde Sadık Turan adında bir Kırımlı
ile tanışıyor. Sadık’ın dertli olduğunu
anlıyor ve anlatmasını sağlıyor. Bir sonraki gün tekrar görüşmek üzere
ayrılıyorlar fakat Sadık Cengiz’in kaldığı otele üzerinde kendi imzasının
bulunduğu hatıra kitabını bir daha dönmeyeceği mesajını vererek bırakıyor.
Cengiz otele geldiğinde kötü haberi alıyor ve çok üzülüyor.
Aradan yedi yıl geçtiğinde Cengiz Londra’da bulunuyordu.
Bir gün kendisine Sadık’ın Uruguay’da öldüğü haberi geliyor. Bu olaydan sonra
Cengiz Sadık’ın hatıralar kitabını tekrar okumaya karar veriyor ve hikaye
başlıyor.
Sadık ailesi ile
birlikte Kırım’ın ufak bir köyünde yaşar. Bir akşam vakti eve gelen bir kadın
tarafından babasının kazak askerleri tarafından götürüldüğü haberini aldı.
Sadık annesi, kardeşleri Bekir, Esma ve Sabri ile çok zor şartlar altında iki
sene geçirdiler ve daha sonra Akmesçit’e
taşındılar. Babası Mustafa’nın serbest kaldığı haberini bir arabacıdan
duydular. Babası iki ay sonra iş ve ev
buldu ve ailesini yanına çağırdı. Kaldıkları ev kış için uygun değildi ve kış
mevsimi ile birlikte Esma ile Sabri soğuktan hastalanıp öldüler. Kış mevsimi
sona erdiğinde Sadık da kendisine bir iş buldu. Bir kaç sene sonra aile
ekonomik açıdan rahata kavuştu. Bu sırada Rusya 2.Dünya Savaşına hazırlanıyor
ve Kırım Tatarları üzerinde baskı uyguluyordu. Köylerden bazı zamanlar yirmi
yaş ve üstü tetişkinleri toplayıp esir kamplarına götürüyor ve bir kaç sene
sonra serbest bırakılıyordu. Babası yurdun bu zorlukları aşması için okumuş
gençlerre ihtiyaç olduğunu biliyordu ve bu yüzden Sadık’ı mektebe göndermeye
karar verdi. Sadık ise ailesinin bu zor
şartlarda kendisi için yapacağı masrafı da düşünüp çok çalışmaya başladı.
İlerde doktor olup Kırım Tatarlarına faydalı olmayı istiyordu fakat okulu
bitirdikten sonra yeni dünya gazatesinde işe başlaması onun doktor olma
isteğini söndürdü. Bir müddet sonra okul arkadaşı Süleyman ile aynı gün askere
çağrıldı. Askerlik merkezine gittiklerinde İvan Aleksandroviç Şişkof adında bir
subay Sadık ile Süleymanı karşıladı, onlara iyi bir tahsile sahip olduklarını
bildiği için orta subay olma teklifini iletti. Sadık eğer redderse ailesine
zarar vereceklerini bildiği için Süleyman ile birlikte bu teklifi kabul etmek
zorunda kaldı.
1938 yılının kışı, Odesa Orta Kumandan Okulunda okumaya
başladılar. İki sena sonra ikisi de mezun oldu ve bir hafta izinden sonra Sadık
57nci tümenin 94ncü taburunun 2nci bölük
komutanlığına Süleyman ise 3ncü bölük komutanlığına getirildi. Bu süreç
içerinde Sadık evi ile sürekli mektuplaşıyor. Kardeşi Bekir mektuplarında
annesinin Sadık’ı çok özlediğini ve sık sık mektup göndermesini istediğini
söylüyordu.
Sadık birliklerde sürekli Kırgız, Özbek ve diğer Türk
askerlerini arıyor. Onlarla kendi ana dilinde konuşup biraz teselli bulmak
istiyordu. Bir süre sonra Almanların Rus topraklarına saldırdığı, yani savaşın
başladığı bildirildi. Sadık toplam sekiz tankı bulunan tank bölüğü
komutanlığına, Süleyman ise topçu bölüğü komutanlığına getirildi.
Roma’da bulunduğu yıllarda
hatıralarını yazarken çektiği acılar bazen onun hatıraları yazmasını
engelliyordu. Acılarını dindirebilmek için doktorlara tedavi oluyor ve bu
sayade hatıralarına devam ediyordu.
Bir hafta sonra batı Ukrayna’nın bir köyüne intikal
etmişlerdi. Yeni tabur komutanı Almanlarla temas halinde bulunan General
Maksimenkoya destek olması için Sadık’ı görevlendirmişti. Sadık’ın elinde
bulunan tanklar Rusların sahip olduğu en eski tanklar olan b27’ler idi.
Sadık aldığı emre göre kırkıncı kilometrede, Kotovsk-Balta
arasında cephe tutan Maksimenko’nun kuvvetlerine katılacaktı fakat daha altıncı
kilometrede Alman topçuları bütün tankları etkisiz hale getirdi. Çatışmadan
sadece Sadık ve yedi askeri kurtulabildi. Almanların tankları altıncı
kilometrede karşılamasının nedeni Maksimenko’nun yüzellibin askeri ile birlikte
Alman saflarına katılmasıydı.
Sadık yedi askeri ile birlikte geri birliklere doğru yola
çıktı. Uzun bir yürüyüş sonunda ulaştı ve karargah çadırını bulup içeri girdi.
Orada kendisi askere yazılırken tanıştığı Rus subay Şişkof’u gördü ve kendini
biraz daha rahatlamış hissetti. Daha sonra
Şişkof’tan Süleyman’ın ilerideki tepenin arkasında topları ile
mevziilendiğini öğrendi. Sadık o gün Süleyman ile telefonda görüşüp biraz
teselli bulmuştu fakat Süleymanın görevini düşündükçe üzülüyordu. Süleyman
Alman mevziilerine çok yakındı ve görevi onları oyalayıp vakit kazanmaktı.
Almanlar Rus cephelerine saldırdı. Süleyman Almanlara büyük
kayıplar verdi fakat üç gün sonra yeri keşfedildi ve Alman topçuları tarafından
yok edildi. Alman topçuları tepeyi bombalarken tepeden kendi istikametine doğru
yaklaşan bir asker gördü. Asker Tatardı ve Süleyman’ın topçu bombaları ile
değil Rus askerleri tafafından öldürüldüğünü söyledi. Sadık beyninden vurulmuşa
döndü.
Almanlar cepheyi yarmış hızla ilerliyorlardı. Şişkof
Sadık’a Aleksandrovka’da bulunan tahta köprüyü yakıp Almanların köprüden
geçişini engellemesini emretmişti. Bu sırada Rus destek birlikler geldi ve
köprüyü yakmamasını emretti. Köprüden destek birlikler geçecekti fakat Almanlar
köprüye çok yakındı. Bu yüzden Şişkof Sadık’a bir takım askerle köprüden bir
kilometre ilerde mevziilenmesini ve yeni emir gelmedikçe geri çekilmemesine
emretti. Kısa bir süre sonra Almanlar saldırıya geçti ve Sadık’ı esir aldı.
Sadık’ın hatıra kitabında buraya kadar olan parça birinci bölüm olarak
ayrılmıştı. Çünkü bundan sonra hayatı değişiyordu. Çok uzun bir süre esir
olarak yaşayacaktı.
Sadık’ı önce bir ahıra kapatmışlardı. Ahır çok kalabalıktı
hatta bir ara içeride Şişkof’u da görmüştü. Daha sonra Sadık’ı Uman kampına
götürdüler. Demir parmaklıklarla kapatılmış bir esir kampına attılar. Sadık
esir kampının meydanında ilerliyor ve konuşabilecek birlaç Tatar arıyordu. Bu
arada etraftaki esirlerin üzerlerindeki bitleri öldürmekle meşgul olduklarını
görüyordu. Biraz daha dolaştıktan sonra yakında bulunan bir duvarın dibinde
oturan Tatarları gördü ve yanlarına hareket etti. Tatarlardan bir tanesi
Mustafa Onbaşı diye çağrılıyordu. Tek başına on kişinin işini yapabildiği için
Almanlar onu her gün çalıştırmak için götürür ve normalden fazla ekmek verip
esir kampına bırakırlardı. O da yamekleri Tatarlarla paylaşır böylece kimse aç
kalmazdı. Bir süre sonra başka bir kampa götürülmek üzere bütün esirler yola
koyuldu. Yolculuk umduklarından çok daha uzun sürdü, Mustafa ve Sadık dışında
bütün Tatarlar yolda öldü. Sonunda yeni kamp yerine vardılar ve barakalara
yerleştirildiler.
Sadık barakalarda kış soğuğunda yaşama mücadelesi veriyordu
fakat sonra dayanamayarak barakadan kaçmaya teşebbüs etti. Bir alman askeri
tarafından yakalandı, normalde öldürülmesi gerekiyorken uzun süre dövüldükten
sonra zindana götürüldü. Kısa bir süre sonra tekrar barakaya götürüldü fakat bu
sırada Gürcü bir doktor tarafından barakadan çıkarıldı. Artık esir kampında
ölenleri çukurlara taşıyordu. Bir gün ölüleri taşırken Mustafa Onbaşıyı gördü
ve uzun süre onu aklından silemedi. Bir ara Alman bir komutan tarafından
beğenildi ve komutan Şults’un yanına yardımcı olarak atandı. Artık çok rahattı
fakat bir süre sonra Şults’un tayini çıktı ve Sadık boşlukta kaldı. Sadık
içinden kendisini tekrar barakaya atcaklarını ve orada öleceğini düşünüyordu.
Bunların hiçbiri olmadı ve gece yarısı bir trenle kamp bölgesinden götürüldü.
Sadık trende giderken içinde garip duygular oluştu, kendisinin nereye
götürüldüğünü bilmiyor ve sormaya da cesaret edemiyordu. Gece yarısı tren durdu
ve iki alman nezaretinde bir kamyona götürüldü. Yaklaşık bir gün kamyon
yolculuğundan sonra beyaz boyalı, güzel bahçeli bir binanın önüne yaklaştılar.
Kamyondan inerken çok iyi rusça konuşan bir Alman Sadık’ı karşıladı. Alman
asker hazırlıksız karşıladıkları için Sadık’tan özür diledi.
Sadık hiçbirşey anlamıyordu, çok yorgundu ve bir an önce uyumak istiyordu. Alman,
Sadık’ı beyaz çarşaflı çok rahat bir yatağa götürdü. Sabah saat onda komutan
ile görüşmesi olduğunu söyleyerek odadan çıktı. Sadık sabah uyandığında her
tarafta rus askerleri vardı. Kısa süreli bir şaşkınlıktan sonra orasının casus
okulu gibi bir yer olduğunu farketti. Alman asker saat onda Sadık’ı komutanın
karşısına çıkarttı. Sadık başta casusluğu reddetti fakat Alman subayın Tatar,
Kırkız,Özbek ve diğer Türklerin aynı çatı altında toplanması ve Ruslara karşı
özgürlüklerini elde etmeleri ile ilgili anlattığı planları dinleyince görevi
kabul etti. Daha sonra bütün Türklerin
bir arada toplandığı bir bölgeye gönderildi. Karşılaştığı bütün Türkmenlerin
ülkelerini kurtarma adına yaptıklarını görünce çok memnun olmuştu.
Bu olaydan sonra hatıra kitabında Roma’da Cengiz adında bir
Kırımlı’nın kaldığını ve onunla mutlaka görüşmesi gerektiğini yazıyordu.
|
3. Kitabın
ana fikri:Kırım Tatarlarının çok zor şartlarda
dahi hep birbirlerine destek olmaları ve Ruslara karşı verdikleri egemenlik ve
onur savaşı.
4. Kitaptaki
olayların ve şahısların değerlendirilmesi:
Sadık
TURAN:
Kırım
Tatarlarından. İkinci Dünya Savaşında ailesinden ve memleketinden ayrıldı ve
bir daha geri dönemedi. Savaşta Almanlara esir düştü. Savaş sona erene kadar
esir hayatı yaşadı. Memleketini ve ailesini tekrar göremediği için çok büyük
acilar çekti. Savaştan sonra Roma’ya kaçtı.
Bekir:
Sadık’ın en büyük kardeşi. Bir süre esir kampında kaldı
ve daha sonra Arjantin’e kaçtı.
Esma:
Sadık’ın bir başka kardeşi. Soğuktan hastalanıp küçük
yaşta öldü.
Sabri:
Esma ile birlikte o da küçük yaşta soğuktan yaşlanıp
öldü.
Mustafa:
Ailenin
babası. Zor şartlar altında ailesini sürekli korudu. Eğitim ve öğretime önem
verdiği için zor şartlar altında Sadık’ı okuttu.
Süleyman:
Sadık’ın okul arkadaşı. Sürekli subay olmak istedi ve en
iyi arkadaşı olan Sadık ile subay oldu. Sadık’a göre milli duygulardan biraz
daha uzak.
5. Kitap
hakkındaki şahsi görüşler:
Kitapta Kırım Tatarlarının İkinci Dünya Savaşı öncesi ve
sonrası nasıl eziyetlere maruz kaldığını ve bu eziyetler karşısında milli
benliklerini, geleneklerini nasıl sürdürdükleri çok iyi bir şekilde aktarılmış.
Kitap çok fazla ayrıntıya girmeden akıcı ve öz bir biçimde yazılmış.
6. Kitabın
yazarı hakkında bilgi:
Cengiz
Dağcı Türk romancısı(Kızıltaş köyü,
Kırım [Yalta] 1920). Kırım Pedagoloji enstitüsünde okudu. İkinci dünya savaşına
Ukrayna cephesinde tank teğmeni olarak katıldı; Almanlara esir düştü (1941).
Savaştan sonra Londra’ya yerleşti, ticarete atıldı. Romanlarında kırım
Türklerinin yaşayışlarını ve ikinci dünya savaşını konu edindi: Korkunç
Yıllar(1956). Yurdunu Kaybeden Adam(1957). Onlar da İnsandı (1958). Ölüm ve
Korku Günleri (1962). O Topraklar Bizimdi(1966)
Yorumlar
Yorum Gönder