KİTABIN ADI :GELİBOLU, YENİLGİNİN DESTANI
KİTABIN YAZARI :NIGEL STEEL VE PETER HART
YAYINEVİ VE ADRESİ :SABAH KİTAPÇILIK GÜNEŞLİ / İSTANBUL
Osmanlı
İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla beraber, tarafsızlığını
ilan etmiş olmasına rağmen, Almanlara yakınlığıyla tanınan Enver Paşa ve Talat
Bey’in iktidarda söz sahibi olmasıyla birlikte güçlü Alman ordularıyla
birleşerek, eski gücüne kavuşma hayallerinin peşinden koşmaya başlamıştı.
Almanların Boğazlardan Akdeniz’e gönderdiği iki geminin Türk donanmasının
kontrolünden sorumlu olan İngiliz Denizcilik Heyeti yerine, gemilerle gelen
Alman Amirali Wilhem Souchan’ın emrine verilmesi sonucu Almanya kendisine yeni
bir müttefik daha bulmuş oluyordu.
Bu esnada İngiliz filosu bir Türk
torpidobotunun Çanakkale Boğazı’ndan çıkmasına izin vermedi, Türkler de
Boğazlar’ın kapatıldığını ilan ettiler. Bunu takip eden günlerde Rus
kıyılarının Boğazlardan geçen iki gemi tarafından bombalanmasını müteakip, 31
Ekim’de Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletlerine karşı savaş ilan etti.
İngilizler de bu esnada boş durmayarak 3 Kasım’da Seddülbahir ve Kumkale’yi
bombaladı. Bombalanan tabyaların kontrolü için de 29 ncu Tümen Ege’ye
gönderildi.
19 Şubat ve takip eden günlerde İngiliz gerlerin
önü cesetle doluydu. Cesetler çürümüş, kurtlanmış ve etrafa berbat bir koku
yaymıştı. Ölüler eksilen kum torbalarının parçaları oluyorlardı. Savaşın bütün
bu insan kayıplarına değip değmeyeceği her zaman tartışılabilecek bir konu
olarak kalmıştır.
Bütün bu yapılan savaşlar
neticesinde önemli bir ilerleme olmamış, bir iki tepe, birkaç ileri karakol
alınmış, karşılığında binlerce ölü verilmişti. Aslında kayıptan başka hiçbir
şey yoktu. Bunda da Gelibolu’daki kötü şartların rolü çok büyüktü. İçecek ve
kullanılacak su sıkıntısı, yiyecek sıkıntısı ve hastalıklar gün geçtikçe sağlam
insanları bile ölüme sürüklüyordu. Tuvaletin olmayışı, sineklerin etrafa
mikroplar saçması sonucu dizanteri de baş göstermişti. İhtiyaç olan malzemelerin
zamanında gelmemesi veya yeterli olmaması felaketi arttırıyordu. Yaralılar
geriye, gemilere taşınıyorlardı. Fakat artık gemilerde yaralılar için ne yazık
ki yer kalmamıştı.
Kasım ayı gelmiş ve havalar sertleşmeye
başlamıştı. Aşırı yağmurlar sele dönüşmüş, fırtınalar ve buzlanma nedeniyle
birçok asker donarak ya da boğularak ölmüştü. Artık savaşın sonuna gelinmiş,
çekilme için gizli planlar yapılmaya başlanmıştı. Sonunda İngiliz kabinesi
toplanarak, kaçınılmaz olana boyun eğdi: Gelibolu boşaltılacaktı. Boşaltma
işlemleri geceleri ve gizlice yürütüldü. Geride işe yarar bir şey bırakmamaya
gayret edildi. İlk etapta Suvla, en son olarakta Seddülbahir ile Anafartalar
boşaltıldı. Hiç kimse Gelibolu’dan ayrıldığına pişman değildi. Ama içlerinden
çok azı buna gerçekten sevinebiliyordu. Bu durumda geride bırakılan
arkadaşlarının rolü çok fazlaydı.
İngiliz olsun,
Avusturalyalı, Yeni Zelandalı, Fransız, Hintli, Kuzey Afrikalı veya Türk olsun,
Gelibolu’da savaşmış tüm askerler korkunç bir deneyimden geçmişler ve bir çoğu
kendilerinden beklenenin en iyisini yapmışlar.
Yorumlar
Yorum Gönder