KİTABIN ADI
|
CEZMİ
|
KİTABIN YAZARI
|
NAMIK KEMAL
|
YAYIN EVİ VE ADRESİ
|
İNKİLAP ve AKA
KİTABEVLERİ–Ankara cad. 95 İST.
|
BASIM YILI
|
1985
|
1. KONUSU:
Kitapta
genç, cesur, vatanını ve milletini herşeyden daha çok seven bir yiğidin devleti
için yaptıkları ve savaştaki kahramanlıkları anlatılıyor .
2.KİTABIN
ÖZETİ:
Cezmi
yiğit bir sipahi olduğu kadar, bilgin bir şairdir de. Yakışıklıdır. Ciritte,
atlı sporda ustadır. Roman İstanbul’da başlar.
XVI.
yüzyıl içinde Avrupalılar, Amerika’nın hemen her tarafına sokularak, o zamana
kadar kayıplarda kalmış ve hiç işlenmemiş olan bu yeni dünyanın her çeşit
faydalı hazinelerinden hisse almaya başladılar.
XVI. Yüzyılın üstünlükleri sadece
bunlardan da ibaret değildir. Yine bu yüzyıl içinde, Büyük Türk Hakanı ve Türk
Orduları Başkomutanı Kanuni Sultan Sülayman I. Şanlı bayrağımızı, şafaklar
içinde doğmuş bir hilal gibi, Viyana’larda, Tebriz’lerde, İspanya ve
Hindistan’larda dolaştırarak dünyanın doğusunda, batısında şanla, şerefle
dalgalandırıyordu.
Kanuni’nin ölümünden sonra başa
Yavuz Sultan Selim geçmişti. Bunun üzerine İran Safevi Devleti, Türk milletiyle
savaş alanında boy ölçüşmeyi kolay sanıyor; birtakım boş hayallere kapılmaktan
kendilerini alamıyorlardı. İşte o arzuların, o huyların sonucuydu ki, Safevi
Devletiyle Osmanlı Devleti birbirine harp ilan etti.
Devrin sadrazamı Sokullu Mehmet
Paşa, bu savaşı faydasız görüyor ve yapılmasını istemiyordu. Daha sonraları
devletçe kararlaştırılan İran seferi ve savaşın başlaması, tecavüzün önce
düşman tarafından yapıldığı düşüncesine dayandı. Ve şuarada burada başlayan
Gürcü isyanlarının bastırılacağı söylentisi ortaya atılarak, ordu Üsküdar’a
çekildi.
Cezmi ise, yüzünde zeka ışıkları,
parlayan mert tavırları ve göz alıcı gençliği ile koca bir ordunun içinde en
seçkin bir yaratık sayılacak kadar herkesin takdir ve iltifat bakışlarını
üzerine çekip duruyordu.
İran Hükümeti, Türk ordusunun
İstanbul’dan hareketini haber alır almaz, Tokmak Han’I Gürcistan Muhafızlığına
tayin eylediği gibi, Tebriz’deki askerine de, Allah Kuli Han komutusunda, Van
üzerinden Anadolu!ya hücum emrini vermişti. İki ordu Çıldır sahrasında
karşılaştı. Osmanlı ordusunun başında Derviş Bey bulunuyordu. Derviş Paşa, genç
bir kahraman, usta bir binici olduğu kadar da yaradılıştan çok heyecanlı ve
hiddetli bir zattı; en küçük bir şeyden hemen parlayıverirdi. Düşmanla
karşılaştıkları zaman, kükremiş bir aslan kesildi. Düşman kendilerinden kat kat
fazlaydı;fakat o, aradaki bu sayı farkına hiç önem vermedi; bayrağı altında
bulunan üç dört yüz yiğitle koca bir ordunun ta kalbine, en can alacak yerine
saldırmakta bir an bilr tereddüt etmedi. Düşmanın kimini yerlere seriyor,
kimini çil yavrusu gibi darmadağın ediyordu. Fakat ne çare ki saflarımız
gittikçe seyrekleşiyordu. Buna karşılık düşman askeri ise, mütemadiyen takviye
aldığı için, azalmak şöyle dursun, bilakis gittikçe çoğalıyordu. İranlılar
hücumlarıyla nihayet birliğimizi kuşatmaya muvaffak oldular ve bir hayli
askerimizi de şehit ettiler.Derviş Paşa bu elverişsiz şartlar altında yılmıyor,
yanında sağ kalan bir avuç kahramanla göğüs göğüse, kılıç kılıca bir boğuşma
ile düşmanı saatlerce hırpalıyor, hırpalıyordu.
Nihayet Tokmak Han tarafından
üzerlerine dolgun mevcutlu bir süvari alayıdaha sevk edildi. Bu taze kuvvet,
şiddetli bir saldırışla Paşa’nın yanında bulunanlardan otuz kadar kahramanı
şehit ettikten sonra, topuz ve kılıç darbeleriyle kendisini de atından
düşürdüler. Genç ve kahraman Türk komutanı yaya kaldığı halde, tek başına koca
bir alayla bir hayli zaman başa çıktı; birbiri ardına üzerine saldıran üç
iranlıyı birer kılıçta ikiye böldü. İranlılar, şiddetli bir hücum ile Paşa’nın
sağ tarafında bulunan birkaç süvarimizi de şehit ettikten sonra, bir okla
paşa’nın atını öldürdüler; ikinci bir oklada kendisini yaraladılar.
Cezmi bulunduğu yerden paşa’nın
düştüğü tehlikeyi görünce, gözlerini kan bürüdü; tüyleri diken diken oldu.
Adeta kendinden geçmiş denilecek heybetli bir tavırla :
_Paşa yerlerde yatıyor! Dinini,
milletini, devletini seven arkamdan gelsin!…
Diyerek kılıcını ağzına, kargısını
aline aldı. Ferhat Paşa’nın yadigarı olan küheylanın dizginini boynuna attı,
başını düşman üzerine çevirdi ve düşmana hücum etti. Yanında bulunanlar da
kendisiyle birlikte ileri atılmakta bir an bile tereddüt etmediler;
komutanlarını kurtarmak için belki rüzgarla yarışabilecek kadar hızlı koştuğu
için,Paşa’nın etrafını sarmış bulunan düşman askerlerine herkesten önce o
yetişti; birbiri ardınca birkaç düşmanı tepeliyerek paşa’nın hemen yanına vardı
ve yere indi. Paşa’yı kendi atına bindirdi. Saygı ile üzengisini öptüğü sırada
öteki arkadaşları da yanlarına geldiler. Atını Paşa’ya verdiği için yaya kalan
Cezmi de ani bir hareketle bir İran süvarisinin dizginine sarıldı. Fevkalade
bir ustalıkla adamı öldürerek altındaki ata atladı ve savaşan arkadaşlarını
arasına karıştı.
Aradan biraz zaman geçmişti ki,
düşman saflarının arkasında siyah bir
duman belirdi. Tam o sırada bizim askerlerin arkasında da kızıl bir toz bulutu
kalktı. Öyle ki, bulutun büyüklüğüne ve dehşetine bakılsa, yerler gökler
birbirinin üzerine yığılmış geliyor sanılırdı. Ordumuza taze kan geliyordu.
Özdemiroğlu Osman Paşa kuvvetleri biçare askerlerimizin yardımına koşuyordu. Bu
kuvvetler düşmanın üzerine yağmur yağarcasına kurşun yağdırıyorlardı. Fakat o
devrin silahları sudan etkilendikleri için, yağmurun şiddetiyle, on-oniki
dakika içinde bütün bütün kullanılamaz hale gelmiş ve iş yine kılıca
dayanmıştı. O devirde ateşli silahları
en iyi kullanan Türklerdi. Türklerin ellerindeki ateşli silahler işlemez
hale gelince İranlılar çoğunluklarına güvendiler; ordumuza hücum etmeye
başladılar.
Deviş Paşa çadırına çekilince, Cezmi
de hemen savaşa katıldı. Gösterdiği kahramanlık ve ustalığa yalnız bizimkiler
değil, karşı tarafın kahraman kişilerini bile hayran bıraktı. At, silah
kullanmakta öyle harikalar gösterdi ki, komutanı Osman Paşa gibi vazifesinden
başka birşeyi gözü görmeyen olanca dikketiyle savaşı idare etmekte olan ciddi
bir askeri bile vaik vakit adeta tertibatını unutturacak kadar hayranlıkla
kendisini seyretmek zorunda bıraktı.İranlılar, hava iyice kararınca tabana
kuvvet kaçtılar.
Savaştan sonra Osman paşa, Derviş
Paşa’nın yanına giderek durum değerlendirmesi yaptılar. Cezmi’nin
kahramanlıklarından bahsettiler ve Cezmi’yi yanlarına çağırttırarak onu
ödüllendirdiler.
Cezmi’nin savaşta tanıştığı Adil
Giray ve kardeşi Gazi Giray bu savaşta esir düşmüşlerdir ve İran sarayına
götürülürler. Burada Perihan ve Şehriyar Adil Giray’a aşık olurlar. Sünni
mezhebinde olan Perihan, seviştiği Adil Giray’la, Osmanlı ordusunun da
yardımını alarak İran saltanatını ele geçirmek amacındadır. Bunu Şehriyar haber
alır; taraflar kanlı bir boğuşmaya tutuşurlar. Şehriyar, Perihan ve Adil Giray
ölürler. Cezmi yaralanır ve derviş kılığına girerek güçlükle vatanına döner.
3.KİTABIN ANAFİKRİ:
Herkes, vatanı için elinden gelen
herşeyi yapmalı hatta uğrunda canını seve seve verebilmelidir.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN
ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Kitapta olaylar en küçük ayrıntısına kadar
anlatılmıştır. Çok sürükleyici bir anlatım tarzı vardır. Ama yazar bazen
konunun dışına çıkarak, bunun da farkına vararak “konunun dışına çıktık galiba,
kaldığımız yerden devam edelim.” şeklinde ifadeker kullanmış ve bu da akıcılığı
zaman zaman yok etmiştir.
CEZMİ :
Genç ve yakışıklı
bir delikanlıdır. At ve okçuluk sporunda oldukça ustadır.
ADİL GİRAY :
Adil Giray,
doğuştan şair olduğu kadar da asker yaradılışlıydı. Vicdanı temiz, kültürü
kuvvetli, dindar ve hamiyetli bir insandır.
PERİHAN :
İran Safevi
Devleti’nin hükümdarı Tahmasp’ın kızıdır. Politika alanında çok başarılıdır.
Tanrı’nın özene bezene yarattığı eşsiz bir dünya güzelidir.ahlak ve karakter
bakımından da emsali yoktur. Çok cesur ve her bakımdan kuvvetlidir.
ŞEHRİYAR :
Kırkına yaklaştığı halde, tazeliğini ve
güzelliğini kaybetmemiştir. Yılan gibi görünüşte zayıf, fakat kuvvetli bir
bünyesi vardır. Aciz kaldığı zaman yılan gibi sürünür; fakat eline bir fırsat
geçer geçmez insanı sokar
DERVİŞ PAŞA:
Sokullu
soyundandır. Saldırdığı zaman şiddetle saldıran, temiz yürekli, genç bir
kahraman olduğu gibi, binicilikte de diğer komutanlardan ve belki Türk
sipahisinin hepsinden daha üstün sayılan bir şahıstır.
5. KİTAP HAKKINDA
ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap bence çok
sürükleyici , özellikle savaşta geçen olayları çok iyi yazmış. Okuyan kişi
kendisini o savaşın içinde buluyor ve olanları aynen kahramanlarla
birlikte yaşıyor gibi.
6. KİTABIN YAZARI
HAKKINDA KISA BİLGİ:
Namık Kemal; vayan şairlerimizin en büyüğüdür.
Tekirdağ’da doğdu(21 Aralık 1840). Babası müneccim başı Mustafa Asım’dır. Iki
yaşında annesi Fatma Zehra Hanım’ı kaybedince, anne babası Abdüllatif Paşa’nın yanında özel bir öğrenim görerek
Kars’a, Sofya’ya gitti. Istanbul’ geldiği zaman fransızcayı öğrenmiş, küçük bir
divan dolusu şiirler yazmış bulunuyordu. Şinasi ile tanışarak Tasvir-I Efkar
gazetesine yazmaya başladı. Yazıları ulusun gözünü açacak nitelikte olduğu için
gazete kapatıldı, yazarları sürgün edildi. Namık Kemal’in iki romanı
vardır:“İntibah” ve “Cezmi”. Her iki roman da duygu ve hayale fazla yer verir.
Dilin sadeliğinden, halkın ana dilinden, gerçeklerden, günümüz roman
tekniğinden uzaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder