KİTABIN
ADI :CANAN
KİTABIN YAZARI :PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ :ÖTÜKENT NEŞRİYAT YAYIN EVİ
BASIM
YILI :1989
1.KİTABIN KONUSU:
Romanda; o
zamanki Batı’ya hayran olma modasına uyan ve sonunda gerçeği kabullenip kendi
özüne dönen, bir zamanlar aşkın gözünü kör ettiği Lâmis ve onu her yönde
kullanan, bütün iyi niyetinden faydalanan Canan karekterleri dikkat çekmekte ve
romanın hazzınnı bu iki karekter vermektedir.
2.KİTABIN ÖZETİ:
Bir Çerkes kızı olan Canan,küçük yaşta esirciler
tarafından satın alınır ve saraya satılır.Sarayda güzelliği ile dikkatleri
üzerine çeken Canan,daha sonra,zengin bir aile olan Şakir Bey’lere
verilir.Burada, evin diğer çocuklarıyla beraber farklı bir muameleye tâbi
tutulmadan büyütülür,gelinlik çağına gelince de Kâzım Bey adında bir binbaşıyla
evlendirilir.Binbaşıyla beraber Edirne’ye giden Canan,kocasıyla
anlaşamayınca,tekrar İstanbul’a döner.
Dönüşü takip eden günlerde,Şakir Bey’in şirketinde çalışan
Lâmis ile tanışan Canan, kısa sürede onu kendine bağlar.Aradaki ilişkinin aşka
dönüşmesi üzerine, Lâmis beş seneden beri evli bulunduğu Bedia’dan ayrılarak
Canan ile evlenir. Lâmis’in Bedia’dan
ayrılmasında Canan’ın cazibesi kadar, Lâmis’in Bedia da dahil olmak
üzere yalı çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköy’deki
yalının yeknesak dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte,
beğenmemektedir.
Lâmis ile Canan evlendikten sonra Kalamış’da bir evde
otururlar.Ancak oturdukları ev, köşke kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan,
evliliklerinin ilk günlerinden itibaren bu evi mesele yapar ve Lâmis’e birtakım
şikayetlerde bulunur. Lâmis’den umduğunu bulamayan, onun aylık maaşla
isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan,başka erkeklerle ilişki kurmaya
başlar.Lâmis karısıyla ilgili bazı sözler duysa da,bunların dedikodudan ibaret
olduğuna inanır,pek önem vermez.
Evlilikleri böyle devam ederken,bir gün ,Canan’ın annesi
olduğunu iddia eden yaşlı bir kadın çıkagelir.Ancak Canan, onu reddeder ve
evden kovmak ister.Lâmis kadına acıdığı için evde alıkoyar.Evde düzenlenen
alışılmış toplantıların birinde,Canan’ı bir erkekle gören kadın,olayı Lâmis’e
anlatır.Bunun üzerine karısından şüphelenen Lâmis,daha sonra arkadaşı Selim ile
onun gizli konuşmalarını duyar.Olayı izleyen günlerde Selim Canan ile olan
ilişkisini itiraf eder.Hatta onun sadece kendisi ile değil,bir çok erkekle ilişkisi
olduğunu söyler.Bu durum Lâmis ile Canan arasında kavgaya sebep olur.Kavga
esnasında araya giren,ancak kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın,bunun
üzerine kızı Canan’a saldırır; onu öldürerek evden kaçar.
Lâmis, Canan’ın
ihanetinden ve ölümünden sonra yalıya döner.Yalının eskiye oranla daha viran olması bile, Lâmis için bir anlam
ifade etmez.Nitekim O, en büyük
günahları işledikten sonra bir mabet kapısına koşan insan gibi yalıya
döner.Çünkü yalı, Kadıköy-Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan
güzelliklerin, saadet ve huzurun mekanıdır.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Tutkuların baskısıyla bir
takım vaadler ve geçici hevesler peşinde koşarak, bu uğurda bazı kutsal
değerleri zedelemeyi göze alanlar, sonuçta hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey
elde edemezler.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ:
LÂMİS: Hislerine ve tutkularına
yenilerek, gerçekler yerine hayal alemi ile mutluluk arayan, iyi niyet ile
gerçek bir aşkı arayan, ama sonunda hayallerden uzaklaşarak gerçekleri
görebilen bir kişidir. İlk başlarda bulunduğu şartlardan tiksinerek Batılı tarzı yaşamaya özense de ,
sonunda batının aldatıcılığını görerek güzelliği bulunduğu ortamda aramıştır.
CANAN:Kadıköy-Kalamış çevresinin seçkin bir kadınıdır.Yaratılışı itibarı ile
mağrur ve ihtiraslı, aynı zamanda süs ve mücevher düşkünü güzel bir kadındır.
Köşke gelen hemen hemen her erkek ona kavuşmak, en azından onunla ilişki kurmak
istemektedir. Cânân, paranın vaadettiği saltanatlara sahip olmak emeliyle bu
istekleri reddetmek istemez.
BEDİA:Aslen muhafazakâr bir kadındır.Namusuna ve ailesine düşkündür. Süs ve
mücevherden hoşlanmamaktadır.
Dış görünüşe önem vermeyen, sade bir hayatı tercih eden,
elindeki ile yetinmeyi bilen birisidir.
ŞAKİR BEY:Açık görüşlü, rahat bir şekilde kendini, duygu ve
düşüncelerini ifade edebilen, geniş bir düşünür, birazcık da çok bilmiş, kendi
hayat felsefesini her zaman önde tutan birisidir.
SELİM:Entelektüel kimliği ile, diğer kahramanlarla olan ilişkisi açısından
sözcü olmaya en uygun kişidir. Her ne kadar Lâmis’e bazı gerçekleri gösterse
de, gösterme usûlündeki tutarsızlığı ve dengesizliği ile olumsuz bir kişiliğe
sahiptir.
5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanların hayatlarında vazgeçmemeleri
gereken değerler vardır. Şayet insan tutkularının, arzularının esiri olursa, bu
değerleri ayaklar altına alacak seviyeye bile gelebilir. Namus gibi… Birkaç
kuruş para, lüks yaşam, insana herşeyi unutturur. Romanda anlatılan olayı,
günümüzde sık sık magazin dergilerinde görebiliyoruz. Yazar yaklaşık bir asır
önceyi anlatıyor ama sanki değişen birşey yok. Değişen tek şey günümüz
toplumunun o zamana göre bu olayları
‘NORMAL’ karşılayabilmesidir.
Peyami
Safa bu romanında; insanların para uğruna neler yapabileceklerini, neleri göz
ardı edebileceklerini, iffetlerinden vezgeçme seviyesine kadar
gelebileceklerini gözler önüne sermektedir.Romanda Birinci Dünya Savaşı
zamanından bahsedilse de, olayların, günümüzde karşımıza çıkan olaylardan
farklı olmaması , üzerinde önemle durulup düşünülmesi gereken noktadır.
6.KİKİTABIN YAZARI HAKKINDAKİ KISA
BİLGİ:
PEYAMİ SAFA
1899'da İstanbul'da doğdu, 15 Haziran 1961'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şair İsmail Safa'nın oğlu. Düzenli bir eğitim almadı. Kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezaretinde çalıştı. Öğretmenlik (1914-1918), gazetecilik (1918-1961) yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. Kardeşi İlhami ile Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede "Asrın hikâyeleri" ilk hikâyelerini imzasız yayınladı (1919).Ayrıca, Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve'yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul'da öldü. Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi. Fransızcayı, gramer kitabı yazabilecek kadar öğrendi. 43 yıl hiç durmadan yazdı. Güçlü bir fikir adamı, romancı ve polemikçiydi. Nâzım Hikmet Ran, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin'le girdiği polemikler unutulmaz. Ölümünden hemen önce Son Havadis gazetesi başyazarıydı. Kendince edebî değeri olmayan romanlarını "Server Bedi" ismiyle yayımladı. Sayıları 80'i bulan bu kitaplar içinde Cumbadan Rumbaya (1936) romanı ve Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi ünlüdür.Ayrıca ders
kitapları da yazdı.
Yorumlar
Yorum Gönder