Kitabın
Adı: CADI
Kitabın
Yazarı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Yayınevi: Özgür Yayınları
Basım Yılı:1996
KİTABIN ÖZETİ:
Fikriye
Hanım kocasını öldükten sonra, küçük kızıyla birlikte dayısının evine
yerleşmiştir. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Emine Hanım daha kocasını toprağı
bile kurumadan Fikriyeyi başka biriyle birlikte evlendirip başından savamanın
planlarını yapmaya koyulmuştur. Bunun için çöpçatan kadınlara bol miktar
paralar adadı. Bir gün Fikriye’ye hayırlı bir kısmet bulundu.Görünürde zengin hali
vakti yerinde kalem müdürü Naşit Nefi Efendi’nin iki çocuğundan sonra başka bir
pürüz görünmüyordu.Ancak Fikriye’nin de küçük kızı olduğu için bu sorun pek
önemli değildi.
Aslında
daha büyük sorunlar ve pürüzler vardı. Naşit Efendi’nin ilk karısı Binnaz
öldükten sonra ruhlar aleminden yalıya ziyaretler yapmaya başladığı rivayet
ediliyordu. Buna dair çok kuvetli kanıtlar vardı. Naşit Efendi’nin ikinci
karısının esrarlı bir şekilde yalının bahçesinde ölmesi, üçüncü eşinin de evi
terk etmesi cadı söylentilerini güçlendiriyordu. Emine Hanım bu söylentilere
rağmen Fikriye’yi, Naşit Efendi ile evlendirmeye kara vermişti. Hiç bir şeyden
haberi olmayan Fikriye dayısını ve yengesinin isteklerine boyun eğdi. Ancak söz
kesildikten sonra dedikodular daha yoğunlaştı ve Fikriye cadı olayını duyduktan
sonra sözden vazgeçti. Ancak yengesi ve çöpçatan kadın bunların Naşit Efendi’ye
atılmış iftiralar olduğunu söyleyerek Fikriye’yi kandırdılar.
Bir gün
eve Habibe Hanım adında eski dostlarından eli değnekli,yaşlı bir konuk gelir.
Fikriye Hanım’a yapılan bu kötülük karşısında susamayacağını belirten Habibe
hanım Naşit Efendi’nin üçüncü eşinin yanına gidilmesini teklif eder.Teklif
Emine Hanım ve çöpçatan kadın tarafındana da onay görür ve ertesi gün
hazırlanılır ve Şükriye Hanım’ın evine gidilir.Şükriye Hanım iyi bir eğitim
görmüş,kibar,güzel ve okumuş bir hanımdır. Naşit Efendi’nin yalısında geçirdiği
günleri kaleme almış, bu konuda bir kitap yazmıştı.Şimdiyse yazdıklarını
konuklarına aktarıyordu.
Şükriye
Hanım babasının batıl inançların saçmalığı konsunda yaptığı konuşmalardan sonra
Naşit Efendi ile evlenmeye karar vermişti.Ancak cadı hakkındaki
dedikodular ve ikinci eşin başına gelen
esrarlı ölüm onun içindeki korkuyu atamamasına yol açmıştı. Naşit Efendi kibar
bir İstanbul beyefendisiydi.Üstelik Şükriye’den de hoşlanmıştı.Ona karşı kibar
davranıyordu. Yalı Rumeli sırtlarındaydı. Yalıda erkek hizmetlilerden başka.
Emektar hizmetçi İrfan kadın,Naşit Efendini çocukları Nesip ile Ragibe
çocukların bakıcısı Gülendam ve Şükriye Hanım’ın yatalak kaynanası vardı.
Nesip ile
Ragibe gayet şımarık çocuklardı üstelik yalıda onlara kimse ses
çıkaramıyordu.Şükriye hanım çocukların yanında her zaman türlü türlü
yemişlerin, en pahalı şekerlemelerin bulunduğunu farketi.Çocuklara bunların kim
tarafından getirildiğini sorduğunda Cadı annemiz karşılığını aldı.Buna şaşıran
Şükriye yalıda bu yemişlerin kimin tarafından alındığına dair bir araştırmaya
koyuldu.Hiç kimse şekerlemelerin kimin tarafından alındığını
bilmiyordu.Sağlıklı bir sonuca ulaşamayan Şükriye’nin, cadı konusundaki
şüpheleri biraz daha artı.
Öncelikle
Gülendam’ın ağzını aradı ancak burdan bir sonuç alamadı.Daha sonra İrfan
Kadın’dan bu konuda bir kaç şey öğrenebildi.İrfan Kadın’a göre Binnaz Hanım’ın
ruhu yalıyı dolaşıyordu ve çocuklara yemişleri Binnaz’ın ruhu getiriyordu.İrfan
Kadın bir kaç kez cadıyı görmüştü. Üstelik ikinci eşin ölümüyle cadının bir
ilgisi vardı.İkinci eş çocuklara iyi davranmaması yüzünden cadı tarafından
cezalandırılmıştı.İrfan Kadın Şükriye Hanım’a çocuklara iyi davranması
konusunda öğüt verdi.
Artık
Şükriye’nin cadını varlığı konusunda şüpheleri iyice artmıştı.Bu konuyu kocası
Naşit Efendi ile konuştular. Naşit Efendi olaylara mantık çerçevesinde bakıyor,
bunların kendilerinin bilmediği görünmez bir düşman tarafından yapıldığını
savunuyordu. Ancak her geçen gün cadının varlığı konusunda kanıtlar
çoğalıyor. Naşit Efendi cadıyı inkar etsede Şükriye Hanım’ın şüpheleri her geçen
gün artıyordu.
Naşit
Efendi’den başkasının açmasının imkansız olduğu kasadan Binnaz Hanım’ın
mücevherleri alınıp Binnaz Hanım’ın yazısıyla bir not bırakıldıktan sonra
Şükriye artık cadının varlığına tamamiyle inanmıştı.Artık cadı hakkında ileri
geri konuşulmuyor aziz ruh deniliyordu.Ölmekten korkan Şükriye Hanım aziz ruhun
adına her gün yasin okuyor Binnaz Hanım’ın adını saygıyla anıyordu. Bu
saygılarını göstermek içn yalı halkı Binnaz Hanım’ın kabrini ziyarete karar
vermişti.
Hisar
mezarlığındaki kabir çevresi kalın parmaklıklı bir kafes içindeydi. Kabirin tek
anahtarı da Naşit Efendi’deydi ve kabirin
içine hiç bir yabancı giremezdi. Kabir içine girdiklerinde onları
mezarın üzerinde kalemle yazılmış mutasavvıfça bir şiir bekliyordu. Bu şiirin
dışarıdan biri tarafından yazılması çok güçtü.Onlar bu şiir hakkında yorum
yaparken. Mezarın başında duva okuyan, okul inşaatında çalıştığını öğrendikleri
bir ırgat başıyla karşılaştılar. Irgat başı duva okumasını sebebini Binnaz
Hanım’ın ruhunu görmesine bağlayınca, artık cadını varlığı konusunda şüphe
kalmamıştı.Ancak Naşit Efendi neye inanacağını şaşırmış vaziyetteydi.
Sonraki
günlerde Naşit Efendi ceketinin cebinde bir not buldu. Not Binnaz Hanım’ın el
yazısıyla yazılmıştı.Notun içeriği Binnaz Hanım’ın niye geri geldiği ile ilgili
sırlara cevap veriyordu.Daha sonra bir medyuma danışmaya karar verdiler ancak
medyum cadının varlığını kabul etmesine rağmen cadının çok güçlü olduğunu.Bu
konuda kendisinin yapacak bir şeyi olmadığnı, canlarını seviyorlarsa cadının
isteklerini kabul etmelerini söyledi.
Kocasından
ayrılıp baba evine gitmek isteyen Şükriye’yi babası caydırdı. Yalıya
tabancasıyla gelen babası korkmaması gerektiğini ona bugün çocuklardan birini
dövmesini cadı gelirse onu vuracağını böylece cadı yalanın biteceğini
söyledi.Şükriye babasının dediğini yaptı ve çocukları tokatladı.Şükriye ve
babası cadıyı beklemeye başladılar. Kahvelerini içtikten sonra uykuya dalan
baba,kız cadının gürültüsüyle uyandılar. Binnaz Hanımın ruhu karşılarındaydı.
Babası Ateş etti ama ruha bir şey olmadı, her ikiside bayıldılar.Ayıldıklarında
neyseki ufak tefek şeyler dışında pek bir şeyleri yoktu. Cadının varlığını
kabulenen baba ve Naşit Efendi Şükriye’nin ayrılma kararına karşı çıkamadılar.
Şükriye
kitabını kapatı ve anlatacaklarını bitirdi. Fikriye evlenmekten caydı. Emine
Hanım’ın ise buı karar karşısında diyecek pek bir şeyi yoktu. Cadı dedikoduları
tüm İstanbul’a yayılınca Naşit Efendi evlenecek bir eş bulamadı.Çocuklarını
büyütü evlendirdi.Kendisi de artık daha küçük bir eve yerleşti.
Artık
mektuplar ve cadı görünmüyordu. Eve daha sonra bir bir zarf geldi. Mektup eski
yalı komşusu Rahmetli Aramdil Hanım’ın büyük oğlu Kadir Beyden geliyordu.Mektup
her şeyin iç yüzünü ortaya koyuyordu.Cadı diye bir şey yoktu. Aramdil Hanımla,
Binnaz Hanım çok iyi dosttular hangisi önce ölürse birbirlerine çocuklarını
emanet etmişlerdi. Aramdil Hanım, Binnaz Hanım’a verdiği söz doğrultusunda
,Naşit Efendi’nin evlenmesini engelleyerek çocukları üvey annelerinin şerrinden
korumak istemişti. Bunun için fark ettirmeden yalının üstünden kendi yalısına bir
kapı,altından da bir tünel yaptırmıştı. Avrupada heykeltıraşlık eğitimi almış
küçük oğluna da Binnaz Hanım’a benzeyen bir kostüm yaptırmıştı. Her şey Kadir
Bey’in yalıyı yıktırmasıyla ortaya çıkan geçitler, annesinin sandığındaki
Binnaz Hanım’ın elbisesi ve Aramdil Hanım’ın notlarıyla açıklığa kavuşuyordu.
Cadının
omadığı artık kanıtlanmış, bütün gerçekler ortaya çıkmıştı. Naşit Efendi
gazetelere gerçeklerle ilgili ilan vermesine rağmen Cadı dedikodularını
önleyemedi.Bir daha asla kendine bir eş bulamayan Naşit Efendi ömrünün sonuna
kadar yalnız yaşadı.
KİTABIN
KONUSU: Binnaz Hanım, öldükten sonra dirilerek, ölümünden sonra
hemen evlenen kocası Naşit Nefi Efendi’ye yaşamı zehir eder.
KİTABIN
ANA FİKRİ: Hüseyin Rahmi’nin, metafizik bir polisiye biçiminde
başlayan ,sonunda olayı akılcı bir çözüme bağlayan Cadı romanında, evlilik
kurumu kadar, metafizik dünya görüşüde eleştirilmektedir.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Eser batıl
şeylere inan ve bir takım fantastik unsurların etkisinde kalan tipleri,
ruhçuluk ve bu nedenle ruhçuluğa inan kimselerin geçirdikleri sarsıntıları konu
almaktadır.
ŞAHISLAR:
Naşit Nefi Efendi: Kalem müdürü olarak
hali vakti yerinde bir İstanbul beyefendisi.
Binnaz Hanım: Naşit
Nefi Efendinin eceliyle ölen ilk eşi. Ruhlar aleminden yalıya ziyaretleri
yaptığı sanılan cadı.
Şükriye Hanım: Bir kaza
sonucu yalının bahçesinde ölen Naşit Nefi Efendi’nin ikinci eşinden sonraki
eşi.
İrfan Kadın:Yalının
emektar hizmetçisi.
Gülendam:
Çocukların bakıcısı.
Nesip İle Ragibe: Naşit
Efendi’nin ilk karısından olan çocukları.
Fikriye Hanım: Naşit Efendini dördüncü
eş adayı. Tek çocuklu taze dul.
Emine Hanım: Eşi
öldükten sonra evine yerleştiği dayısının eşi.
Aramdi Hanım: Yan
yalının sahibi Binnaz’ın ölmeden önceki en iyi arkadaşı.
Kadir Bey: Aramdil
Hanım’ın büyük oğlu. Esrarı açıklığa kavuşturan kişi.
KİTAP
HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitapta metafizik ve karmaşık bir
olay üzerinde durulmasına rağmen genelde toplum üzerideki tahliller dikkati
çekmekte. Bununla birlikte bu tahliller okuyucuyu esas konudan uzaklaştırıp bu
tahlilere yöneltmekte. Bundan dolayı esas olaylar,gerilim,akış bir anda
durağanlaşmakta okuyucuyla konu arasındaki etkileşim kesilmektedir.
Kitapta yazar, akılcı çözümün dışına çıkmamış
kitabı da akılcı bir çözümle bitirmiştir. Kitap tahlilleri, olayları değerlendirişindeki
akılcılıkla; getirdiği sosyal,toplumsal,psikolojik eleştirilerle iyi bir eser
olarak nitelendirilebilir. Ancak eser konu olarak gerilim tarzında olmasına
rağmen bunu için gerekli muhteva,akış ve etkiliyeceliğe sahip değildir. Şuda
unutulmamalıdır ki tür olarak gerilim tarzı roman dünya edebiyatındaki
türdaşlarına nazaran Türk romancılığında gelişmiş bir tarz değildir.
KİTAP
YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Romanımızda
doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kavşaklarından biri olan Hüseyin Rahmi
Gürpınar, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş;
romanlarıyla , öyküleriyle, yazılarıyla, toplumun çağdaşlaşması yolunda.
Yobazlığa,gericiliğe,bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır. Onu böylesine
verimli, çok okunan bir yazar yapan da bu özelliği olmuştur. Hüseyin Rahmi,
Türk toplumunun büyük bir dönüşüm sürecine girdiği bir dönemde, yani doğru
zamanda ortaya çıkmış bir düşünür-yazardır.
YAPITLARI:
Roman: Şık (1889), İffet (1896),
Mürebbiye(1899), Bir Muadele-I Sevda (1899), Tesadüf(1900), Nimetşinas (1901),
Şipsevdi (1911), Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912), Gulyabani (1912),
Cadı (1912), Hakka Sığındık (1919), Toraman (1919), Hayattan Sayfalar (1919),
Son Arzu (1922), Cehennemlik (1924), Efsuncu Baba (1924), Ben Deli miyim?
(1925), Billur Kalp (1926), Tutuşmuş Gönüller (1926), Evlere Şenlik Kynanam
Naasıl Kudurdu? (1927), Muhabbet Tılsımı (1928), Mezarından Kalkan Şehit
(1929), Kokotlar Mektebi (1929), Şeytan İşi (1933), Utanmaz Adam (1934), Eşkiya
İninde (1935), Kesik Baş (1942), Gönül Bir Yeldeğirmenidir Sevda Öğütür (1943),
Ölüm Bir Kurtuluş mudur? (1946), Deli Filozof (1964), Acı Gülüş (1967), Namuslu
Kokotlar (1973).
Öykü:
Kadınlar Vaizi(1920), Meyhanede Hanımlar (1924), Namusla Açlık Meselesi (1933),
Katil Buse (1933), İki Hödüğün Seyehati (1933), Tünelden İlk Çıkış (1934),
Gönül Ticareti (1939), Melek Sanmıştım Şeytanı (1943), Eti Senin Kemiği Benim
(1963).
Oyun:
Hazan Bülbülü (1916), Kadın Erkekleşince (1933), İki Damla Yaş (1973), Tokuşan
Kafalar (1973).
Yorumlar
Yorum Gönder