KİTABIN ADI
|
Ankara’da Savaş Rüzgarları
|
KİTABIN YAZARI
|
Kazım KARABEKİR
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
Emre Yayınevi
|
BASIM TARİHİ
|
1997
|
KİTABIN ÖZETİ
:
Yakın tarihimize bir
ışık tutmak maksadıyla Kazım KARABEKİR ’in varisleri tarafından onun notlarının
toparlanmasıyla meydana gelen bu eser yakın tarihimizle ilgili bilinmeyen
tartışmaları gözler önüne sermiştir.
Kazım KARABEKİR 1939
yılından 1946 yılına kadar olan zaman içerisinde, T.B.M.M. içerisinde olan
tartışmaları gözler önüne sererken, 2 nci Dünya savaşına girilip girilmeyeceği,
girilecekse kimin tarafında olunacağı, büyük Dünya devletlerinin tarihinden
gelen emellerini , bunları 2 nci Dünya savaşı ile nasıl gerçekleştirmek
istediklerini, bu emellerden Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl ve ne kadar etkileneceğini
anlatmaya çalışmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
bulunduğu coğrafi konumun yanında, Türk milletinin tarihten gelen savaş
tecrübesi, askeri alanda gösterdiği başarılar ve beraber savaşa girdiği
müttefiklere verdiği sözleri tutma gibi özelliklerini bilen devletlerin kendi
emellerini gerçekleştirmek maksadıyla, Türk milletini kendi saflarına çekmek
için sarf ettikleri çabaları göreceğiz. Ayrıca, yazar eserinde tek partili
sistemin demokratik sistem içerisinde yeterli doyumu sağlayamadığının, iktidar
partisi içerisinde ele alınan konulardan partinin görüşülmesini istediği
konuları meclise aks ettirdiğini, bu durumda meclisin ve kamuoyunun olayların
gidişatında yeterince bilgilerinin ve etkisinin olmadığının altını çizmiştir.
Bu eserde anlatılan dönemi iyi anlayabilmek için dönemin daha öncesine gidip
olayları incelemek , dünya devletlerinin emellerinin ne olduğuna bakmak
gerekir.
2 nci Cihan harbinin
ortaya çıkmasında etkili olan devletlerden biri de Rusya ‘dır. Öncelikle
Rusya’nın tarihten gelen emelleri nelerdir onlara bakalım. Rusya Balkanlarda,
siyasi ve askeri çıkarlarını elde etmek, sonra Kars Yaylası’na yerleşmek ve
buradan da boğazlara hakim olup sıcak denizlere açılmayı istemektedir.
Çarlığın, bu amaçlı
istila siyaseti iki devreye ayrılır. Birincisi Almanların, Avusturya etrafında,
ikincisi Almanların, Prusya etrafında toplanma zamanıdır. 1 nci Devrede Ruslar,
İngiliz ve Almanlarla müşterek çalışmışlardır.2 nci devrede ise Almanlar,
Rusları olduğu kadar İngilizleri de korkutmuşlardır. Daha sonra Kırım Harbinde
Ruslar mağlup olunca Orta Asya’ ya döndüler, “ Boğazların anahtarı Asya
steplerindedir” dediler. İlerleyen yıllarda Ruslar Almanlarla tek başına
mücadele edemeyeceğini anlayınca, 1907’de İtilaf Üçlüsünü kurdular. Almanya’nın
en büyük ideali ise Alman birliğini kurduktan sonra deniz aşırı ülkelere
açılmaktır. Bunu küçük devletleri ele geçirmek veya müzahir yerleştirip,
oraları Almanlaştırarak gerçekleştiriyorlardı.
Dünya devletleri kendi
emellerini gerçekleştirmek uğruna düşman gördükleri ülkelerle dahi anlaşmaya
gitmekten çekinmemişlerdir. Büyük devletlerin tarihten gelen emellerini
gerçekleşmesi uğruna küçük devletlere dost gibi görünüp onlardan yana bir takım
anlaşmalara imza atabilirler, buna rağmen tek amaçları büyük ideallerini gerçekleştirmektir.
Bu idealleri uğruna devletlerle gizli anlaşmalar yapmışlardır. Bu gizli
anlaşmalar 2 nci Dünya Savaşı’nın başlama anına kadar devam etmiştir. Oluşan
Almanya – İtalya – İngiltere – Fransa cephelerine karşı kimlerin onların
yanında savaşa girmesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşa girip
girmemesi, girerse kimin tarafında olması gerektiği tartışmaları son ana kadar
devam etmiştir.
Savaşa girip girmeme ve
yahut kimin tarafında girmesi gerektiği tartışmalarına etkisi olan sebeplerden
biri de devletler arasındaki ikili anlaşmalardır. Örneğin Türkiye Balkan
Paktı’na imza atmıştır. Rusya ile de yapılan anlaşma gereği 2 ülkeye hudut olan
devletlerle herhangi bir anlaşmaya gitmeyeceklerdir. Bu durumda Rusya,
Bulgaristan’a saldırırsa ne gibi siyaset izlenmesi gerekir .Türkiye Cumhuriyeti
Akdeniz’de çıkarları doğrultusunda İtalya ile savaşa girerse müttefiki Almanya
ile de savaşacak mıdır? Bu gibi konuların T.B.M.M.‘de tartışılıp karara
varılması gerekiyordu. Almanya’nın, İtalya konusunda taahhüt vererek, kendi
yanlarında savaşa girmemizi istemeleri, kamuoyunda, Almanya ile savaşa
girilmesi üzerinde ağırlık kazanmıştır.
Rusya ile İtalya
,İngiltere – Fransa – Almanya arasında patlak veren savaşa hemen girmeyip kendi
menfaatleri için daha faydalı olacak zamanı beklemişlerdir.
T.B.M.M.’de Kazım
KARABEKİR ve bir grup milletvekilinin görüşleri şöyleydi. Büyük dünya
devletleri, büyük ideallerini gerçekleştirmek için küçük devletlere dost
görünürler. Onların bu amaçlarının bir aracısı olarak savaşa girmenin hiçbir
mantığı olmadığıdır. Savaşa girilecekse bunun tek sebebi vatanı savunmak
olmalıdır. Büyük devletlerden gerekli yardım, savaş başlamadan önce alınıp
gerektiğinde vatan savunması için kullanılması lazım gelir.
Harpte seferberlik ilan
edildiğinde hep beraber, ayrım gözetmeksizin zengini, fakiri, adaletli bir
şekilde vatan savunması için üzerine düşen görevi gerçekleştirmesi gerekir.
Kazım KARABEKİR Paşa’ nın düşüncelerine göre, 2 nci Cihan Harbinde, asıl olan
mesele; savaşın nasıl yönlendiği değil Türk milletinin emniyeti ve istiklalinin
muhafazasıdır. Savaşta yapılması gereken şunlardır: Ruslarla gerektiğinde
savaşmaktan kaçınmayacağımızı göstermek, sosyal yardıma hız vermek ve haksız
zenginliği önlemek kadar haksız zarureti de önlemek gerekmektedir . Cephede ve
cephe gerisinde, savaşın ağır şartlarını her Türk’ün eşit oranda paylaşması
gerekir. Sulh zamanında savaş ekonomisinin esaslarını yerine getirmek gerekir.
Kaynakların ve stokların savaşa göre hazır tutulması gerekir.
Kazım KARABEKİR Paşa ,
dönemin hükümetine getirdiği eleştirileri eserinde şöyle sıralıyor: Seferberlik
halinde iken ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla her şey vesikaya
bağlanıyor. Fakat Fransa’da ekmeğin lokantalarda yüksek fiyatlarla satılması
önlenemiyor, halk savaşa girmediği halde arpa karışımı ekmeği vesika ile
alırken imtiyazlı insanlar Fransa’da ekmeklerle köpeklerini besliyorlar. Tam bu
ortamda Yunanistan’a İsmet İnönü’nün emriyle 60 ton buğday satılıyor .Bu da
hudutlarda daha sonra açlık baş göstermesine neden oluyor. Kısacası halk savaşa
girmediği halde savaşa giren ülkelerden daha fazla savaştan etkilenmiştir.
İngiliz sefiri, zamanın
dışişleri vekili Şükrü SARAÇOĞLU’na Almanlarla siyasi, iktisadi ilişkilerin
kesilmesini istediklerini bildiriyor. Şükrü Saraçoğlu, buna savaşa girmemizi
isteseydiniz daha iyi olurdu diye cevap veriyor. Bu savaşa girebilecek durumda
olduğumuzu gösteren bir cevaptır. Oysa Kazım KARABEKİR Paşa önderliğinde bir
grup milletvekili savaşa girmememiz gerektiğini düşünüyor ve nedenlerini şöyle
sıralıyor; Almanlarla 1 nci Cihan Harbinde Ruslara karşı savaştıktan sonra
şimdi Ruslarla, Almanlara karşı savaşmanın anlamını halkta dahil olmak üzere
kimse çözemiyor. Halk arasında barış zamanında yeterince hazırlık yapılmadığı
için tüm yurdun elden gitmesi ve yok olması endişesi vardır.
08.06.1942 günü Seyfi
DÜZGÖREN, Recep PEKER gibi vekiller savaşa girmemiz gerektiği yolunda teklif
verdiler. Bu teklif grubunda kabul olundu, fakat Kazım KARABEKİR ve aynı
düşüncede olan bir grup milletvekili ağır tenkitleri sonucunda Almanlar
sebebiyet vermedikçe savaşa girilmemesi konusunda teklifte bulundular.
T.B.M.M.’nde bu teklif kabul edildi.
03.04.1943 günü İsmet
İnönü-CHURCILLE müzakere yapmak için Kahire’ ye gider. Aynı gün Kazım KARABEKİR
Paşa savaşa girilmesi şart ise sıcak savaş yerine müttefiklere asker göndermeyi
teklif ettiler. Yakın tarihimizde meydana gelen olayları günümüze kadar
ulaştıran bu eserler, tek partili sistemin demokratik hayat içerisinde ne kadar
yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder